DİLİN ÇOK KATMANLI YAPISI

Anlamı dil aktarır; anlamda olduğu gibi dilde de çok katmanlı bir “yapı” vardır.

Gündelik dil ve bilim dili, somuttur; felsefe ve sanat dili, soyuttur; din dili ise, hem somut hem soyuttur. Somut dil, duyulara; soyut dil akla hitap eder; din dili hem duyulara hem akla (gönle/kalbe) hitap eder, insanı “komple bir bütün” olarak kuşatır.

Kitâb’ın dili yer yer somut (muhkem), yer yer soyuttur (müteşâbih). Dili müteşabih olan âyetleri, muhkem âyetlerin ışığında dinde râsih olanlar anlar. Âyet de işaret demektir; âyetler anlamı işaretle anlatır. Bu işaret, hem harf/harfî  sembol hem de sembolik, mecazî, temsîlî, teşbihî söz/dil anlamındadır. 

Sadece somut olanlarla yetinenler lafızcı = zâhirî; somutları dikkate almayarak sadece soyuta dikkat çekenler agnostik = bâtınîdir. Allah, hem Zâhir hem Bâtın olduğundan ‘O’nun Dili’ de hem Zâhir hem Bâtın’dır; bu dil, Kitâb’ına da yansımıştır.

O, Kitâb’ı = Hitâb’ı anlaşılsın diye muhatap aldığı kavmin diliyle konuşmuştur. Hz. İbrâhim’e A’ramice, Hz. Muhammed’e Arapça hitap etmiştir. Her hitap, o gün konuşulan dildi. Bizler, o/bu dili, o gün konuşulan hâli ile anlamadan İlâhî Hitâb’ı/Kitâb’ı doğru anlayamayız. Dil, zamanla değişir. Doğru tefsir ve te’vil/yorum, Kitâb’ta kullanılan kavramları o günkü anlamlarına yaklaştıran tefsir ve te’vildir; bu da mecaz, istiare, teşbih, temsil gibi dil sanatlarına vukûfiyeti gerektirir. M.630’da bir Arap, “yedullah = Allah’ın Eli” kavramından “antropomorfik = insanbiçimci” bir eli anlamıyordu. 5/Mâide, 64’deki “Eli”, Medine’deki Müslümanlar da Ehl-i Kitâb (özellikle Yahudiler) da  cömertlik ve güç olarak anlıyorlardı. 48/Feth, 10’daki “El” de aynı şekilde anlaşılıyordu. “El’in” de çok katmanlı bir anlamı var. Düz anlamı bildiğimiz el/organ; mecaz anlamı güç, bağlılık, cömertlik, ... Düz anlamla iktifâ edersek Kitâb’ın dilini ve mesajını anlayamayız; Allah’ı/Rabbimizi de Müşebbihe’nin yaptığı gibi insanbiçimine sokar, antropomorfik bir ilâh tasavvuruna ulaşırız. Oysa bizim Allah tasavvurumuz teşbihî değil tenzihîdir, Sübhanallah en değerli zikrimizdir. “Lem yelid ve lem yûled ve lem yekün leHû küfüven Ehad.”, budur.

Düz dil, meramı anlatmaya yeterli olmadığı (âciz kaldığı) zaman, dilin mecazî, sembolik, temsilî ve teşbihî anlamlarına başvurulur. Kur'ân Kıssalarının, Mesellerinin Dili (vedrıb lehüm meselen, meselühüm kemeseli... gibi) bu dildir. Bu dil, bizi “şehâdet” âleminden “misal” âlemine taşır ve ufkumuzu genişletir.

Bu anlamda hiç kimse, ‘Kitâb’tan benim anladığım kesin doğrudur.’ diyemez; herkes Kitâb’ı kendi seviyesine göre anlar. Kitâb’ı en iyi anlayan, dolayısıyla da yaşayan Efendimizdir.

“... küllün yæmelü alâ şâkiletih... = herkes kendi şâkilesine göre amel eder.” (17/İsrâ, 84.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET