MUHASEBE

Hesap yapma işi. Hesap yapılınca kâr-zarar ortaya çıkar. Akşam dükkânı kapatınca, bi Z Raporu almak; haftada bir gün (örneğin cumaları) haftalık rapor oluşturmak; günlük ve haftalık raporları aylıklara, aylıkları yıllıklara dönüştürmek ve bunları bir “kitab” hâline getirerek ara ara bakmak/okumak iyidir, kişiye iyi gelir diye düşünüyorum.

Yıllar önce sordum kendime; Ey aptal kafa!, önemli gördüğün/önem verdiğin ve sende emeği olan şahsiyetleri merak ediyorsun, hayatlarını neredeyse didik didik ediyorsun da kendi hayatını = kendini niye merak etmiyorsun?!. Başkalarını, başkalarının hayatlarını bilmek, kendini bilmek değil ki; kendini bilmek için kendi olmak şarttır. Kişi kendi olmadığı sürece başkalarının hayatlarını taklit eder; niye kendini bilmek için uğraşmıyorsun?, dedim; ondan sonraki tüm çabalarım (okumalarım) kendime bakmaya yönelik oldu, bir ayna görevi gördü.

Kendini bilmek için kişinin kendi hakkında bilgilere sahip olması gerek. Bu bilgiler ya hafızada = hatırada ya da bi kitapta tutulur. (Rabbimiz, bizimle ilgili bilgileri ikisinde de tutuyor!.) Hafızası zayıf olanlar = yaşadıklarını hatırlayamayanlar, hayatlarının önemli ânlarını kaydetmeliler, günlük de tutabilirler, böyle yaparlarsa, bugünden geriye doğru hızlı bir bakışla nereden nereye geldim, neydim ne oldum, yönüm/istikametim nere, elimde ne kalmış, ... gibi soruları sorabilirler ve bu soruları kolayca cevaplayabilirler. Bu sorular (ve cevaplar) çook kıymetli/değerli sorulardır; insana kimlik, kişilik ve kendilik kazandıran sorulardır. Bu sorular sorulmadan kimlik, kişilik ve kendilik olmaz/oluşmaz; başka kimlik, kişilik ve kendilikler taklit edilir.

Taklit de bir süreçtir ama ilelebet sürmemelidir; sürerse, aslâ şahsiyet, kişilik ve kendilik oluşmaz. 

Gazalî, bu tür adamların imanına da taklidî iman der/miş. Kendi şahsiyetini, kişiliğini, kimliğini ve kendiliğini oluşturamamış biadamın, kimliği kendinin midir ki imanı kendinin olsun?!

“Kim/kimin”? sorusu, bişeyi yapanın, oşeyin sahibinin kim olduğunu bilemeyince sorulur. Kim’e eklenen ‘lik’ yapım eki, o bilinmeyeni = kim’i bilinir kılar ama o bilinirliğin de düzeyleri vardır. Adam otsa, etse; otluk, etlik olur; elbise ise elbiselik; yılda bikaç kez değişiyorsa, tutarsız ve istikrarsız bir hayat yaşıyorsa, mevsimlik olur; kendini sahip oldukları ile özdeşleştiriyorsa --sözgelimi müdürlük, başkanlık, rektörlük, bakanlık gibi--, onlar olur ama kendi olamaz, o adamda kendilik gerçekleşmez, kendini bulamaz!.

Kendilik bulunabilir bişey midir? 

“İşte ben buyum, oldum!.”, denilebilir mi?

Kendilik, “ben bu değilim!; henüz olmadım!; aradığımı da bulamadım!.” demekle bulunabilen/olunabilen, bulunanla/olunanla yetinilmeyen, daha doğrusu bulduğu/olduğu şey ona yetmeyen, o şeyle huzur bulmayan, hep daha iyisini, daha güzelini aramakla süren, hiç bitmeyen, hiç kesilmeyen “bişey, bisüreçtir.”!.

Biterse, insan da = kendilik de hayat da biter. Sakın bunu hırs, açgözlülük ya da tûl-u emel ile karıştırmayın!; onlar, sahip olma; bu, olma.

Kelâm (akâid) kitapları Allah’ın sıfatlarını Zatî, Subûtî şeklinde ikiye ayırır, Zatî olanlarına Selbî de der. Zât, İlâhî Kimlik’tir; “İlâh’ın Kimliği” “bilinince” selbedilir!. Selb, hem gaspetme hem inkâr etmedir. O “Kimlik’te” ısrar edersen O’nu gasp edersin, çünkü O, O değildir; O “Kimliği” “inkâr etmeli”!!, “terk etmelisin” ki O’nu oraya sıkıştırıp sınırlamayasın ve SÜBHÂN bilesin.

Aynı şey insanın zâtı için de geçerlidir.

Ben buyum, ben oldum diyen aptaldır.

Adam vakti zamanında vali, genel müdür, bakan, dekan, rektör, başkan, vb. olmuş; halâ orada. (onları bişey sanmış ve yıllar önce o unvandan da emekli olmuş ama halâ kendini orada/o koltukta zannediyor.) Bugün de kendisine rektörüm, bakanım, başkanım denilmesini “emrediyor”!; kendini o görüyor. Bu adam, buraya kadar kendidir; daha öte/ye gidemez. Makamları somutlayanlar ve onları sadece buraya has kılanlar da, daha ötesini anlayamaz; muhasebeleri şaşar, hesapları yanlış sonuçlar verir; kâr mı zarar mı ettiklerini anlayamazlar.

Muhasebeyi sadece maddî hesap işi olarak görmemeli; büyük hesabı her zaman olmasa da ara ara (akşamları/yastığa baş konulunca, cumaları, ramazanda) hatırlamalı.

حَاسِبُوا اَنْفُسَكُمْ قَبْلَ اَنْ تُحَاسَبُوا

‘Hesaba çekilmeden evvel kendinizi hesaba çekin.’

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- da böyle buyurmuş :

“Hesâba çekilmeden evvel kendinizi hesâba çekiniz. Şüphesiz dünyadayken nefsini hesâba çeken kimsenin kıyâmet günündeki hesabı hafif olur.” (Tirmizî, Kıyâmet, 25/2459) (Buna da mı hadis deniyor, neden bu, hadis kitabında = Sünen-i Tirmizî’de yer alıyor; anlamadım!.)

Neyse, siz kendinize ne diyorsunuz ona bakın; size bişey diyenleri çok da fazla ciddîye almayın!. (Beni de.)

Bu nasıl olur, nasıl olacak?

Kendiniz olursanız olacak; olamazsanız, onu-bunu dinlemeye (taklit etmeye) devam edeceksiniz.

Merak etmeyin ben de öyle(yd)im; (ama şimdi) benden daha mükemmelini (Efendim’i) arıyorum. Siyer kitaplarında değil kendi kitabımda = hayatımda. Ondan dolayı kimse beni kesmiyor, kimse bana yetmiyor.  Her alanda önemli, öne çıkmış dünya yazarlarının kitaplarını okudum/okuyorum ama sonunda Kendi k/Kitâb’ıma dönüyorum. (Küçük k, hayatım; büyük K, Kur'ân. )

Efendim’i bulursam, Oradan da inşallah Rabbime doğru yürüyeceğim.

Bu Ramazanda da O’nu bulmak için “Hıra’ya bakacağım = çıkacağım” inş. Yıllar önce umreye gittiğimde çıktım, “bomboştu”!; şimdi bidaha bakacağım, belki gelmiştir.

İşte böyle “deli saçması” bir yazıyla size veda ediyorum. Bana tahammül ettiğiniz için size teşekkür ediyorum; yanlış bir etkide/yönlendirmede bulunduysam, özür diliyorum.

Hakkınızı helâl edin. Hoşça (Hû'şca) kalın.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET