ÖZNELLİK & NESNELLİK

Nesnel, öznenin dışında olanın olduğu gibi = objectif algılanması(?!). Öznel, öznenin dışında olanı öznenin algılaması = subjectif algılama. Objenin = nesnenin algılanması için, bir algılayana (özneye) ihtiyaç vardır; algılayan olmazsa nesne yoktur. Benim için var olanlar = nesneler, benim varlığıma bağlıdır; ben yoksam hiçbir şeyi bilemem/algılayamam, hiçbir şeye de sahip olamam...

Benim dışımdaki nesnellikten bana ne?!.

Ben, nesnelere öznel bakmak istiyorum, onları öznel (kendimce) algılıyorum.

Beni nesnellikle kandıramazsınız; beni nesnel dünyadan (âlemden) ayıramazsınız. Nesneleri kendinize yönlendirmek (onlara kendiniz sahip olmak) için sahte bir nesnellik icat edemezsiniz!, buna bilim kılıfı/maskesi geçirmiş olsanız da beni kandıramazsınız!. Özneleri (özneyi = beni) kaldırınca/yok sayınca bu nesneleri kim bilecek, onlara kim sahip olacak?!. Siz. Bilme ve sahip olma (edinme), özne ile (bilen biri ile) olan bişeyse, bilinen (nesne), bilmeye konu olduğunda öznelleşir; ancak onu kimse bilmediğinde = kendi başına nesnedir, nesneldir; böyle bir dünya da hayat da yoktur!.

...

Tanrı’yı bilmek de özneldir. Belki Tanrı’yı bilecek kimse olmazsa = olmasaydı, Tanrı, Kendi başına nesnel olabilirdi ama Tanrı Kendini bilebilecek potansiyelde bir canlıyı = beni = insanı yaratmış ve Kendinin bilinmesini istemiştir. Buradaki bilgi ilim değil, İrfan’dır = Ma’rifetullah’dır. Modern bilim = bilgi paradigması, deney ve gözleme, değişmeyen tekrara dayandığı, yanlışlandığında mevcut paradigma terk edildiği ve yeni bir paradigma arayışına girildiği için “istikrarsızdır.”!. İstikrarsızlık güvensizliktir. Bilime dar alanda güvenilebilir ama alan genişledikçe bilinmeyenler artar, sisteme yeni bilinmeyenler dahil olur ve mevcut paradigma yıkılır. Bu açıdan bilimsel nesnellik = objektivite, o bilimsel paradigmayı oluşturan bilim adamlarının subjectivitesi = öznel görüşleri, özel (subjectif) kurguları olmaktan kurtulamaz. “Bilim kiliseleri” de, ya onarıma/restorasyona ya da yıkılıp yeniden yapılmaya ihtiyaç duyarlar.

Tarafsızlık (nesnellik) hiçbir alanda mümkün değildir. Haksızlığın, zulmün bu kadar yoğun olduğu bir dünyada tarafsızlık, en hafif tabiri ile zayıflık ve insanlığa hayıflıktır. (Hayıflık : Haksızlık, insafsızlık ve vicdansızlık demektir. Hayf’ı noktalı ha ile yazarsak korkaklık anlamına gelir.) “Zulmün olduğu yerde tarafsızlık namussuzluktur.” demişti merhum Cemil Meriç. Mevcut bilimsel paradigma, kendi tarafını tutar ama bize tarafsız (nesnel = bilimsel) olduğunu söyleyerek bizi kandırır. 

Tarafsızlığın nesnellikle; öznelliğin de taraflı olmakla = taraf tutmakla bir ve aynı olduğu söylenir; yapılan, bir kelime oyunudur. Öznel olmayan (özneyi ilgilendirmeyen) hiçbişey yoktur, ‘Tanrı bilgisi’ bile (Tanrı’nın Kendisi değil, bizim Tanrı bilgimiz) özneldir; bu anlamda nesnellik bir “safsatadır, yalandır”; böyle bakınca tarafsızlık da aynıdır. Tarafsız olduğunu söyleyenler, “kendileri bilmeseler de” kesinlikle bir tarafı tutarlar.

Totalden bakınca insanlar, ya Allah tarafında = Hizbullah, ya da şeytan tarafındadırlar = hizbuşşeytan. Önemli olan bu oranın miktarı = düzeyidir; %51 oranında Allah tarafında = Hizbullah olanlara, Müslüman; %51 oranında şeytan tarafında olanlara, müşrik denir. Kimi %99 oranında Müslüman, kimi de %99 oranında müşrik olabilir; bence %100 oranında Müslüman olanlar sadece Elçiler.

Biz Müslümanların görevi bu oranı yükseltmek = iyi birer Müslüman olmak ve tarafsızlık terânelerine kanmamak.

Rabbimiz bizi Müslüman olmaya çağırırken, birileri de bizi ‘tarafsız olmaya’ çağırıyor!.

Aman “bilimsel tarafsızlık” lafına dikkat!.

“İlim, ilim bilmektir. 

İlim kendin bilmektir. 

Sen kendini bilmezsen,

Ya nice okumaktır.” Yunus Emre.

Bilmekten maksat, Rabbi bilmek = Rabbe kul olmak = Marifetullah’a ermek = Rabbin (Hakk’ın/hakkın) tarafında durmaktır; tarafsız (nesnel) olmak, tarafsız kalmak değil.

“Rabbenâ mâ haleqte hæzâ bâtılâ. = Rabbimiz Sen bütün bunları (kâinatı) boşuna yaratmadın! (bir amaç = benim kulluk yapmam için yarattın).” (3/191) diyebilmektir.

Tarafsızlık, dine (İslâm’a = Allah’a) bigâneliktir; Müslüman tarafsız olamaz, tarafsız kalamaz; tarafsız insan yoktur; dediğim gibi, insan ya Allah tarafında ya şeytan tarafındadır (Hizbullah ve hizbuşşeytan). Eğer kişi, ‘ben Allah’ın tarafını da şeytanın tarafını da tutmuyorum.’ diyorsa, kendini bağımsız bir kral/melik, ilâh ilân etmiş, şeytanlaştırmış, şeytanı bile aşmıştır, şeytandan daha fazla “büyüklenmiş = ebâ vestekbera ve kâne minel kâfirîn”! (2/34); ondan daha büyük bir kâfir olmuştur; ‘şeytan bile’! ondan korkabilir!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET