EV

Ev : Kalınacak mekân. 

Emekli oldum; şehir hayatının gürültüsünden, stresinden bıktım; köye bir ev yapayım dedim, bir türlü nasip olmadı, yapamadım.

Köyde, şehirde olduğu gibi “kiralık evler” de yok.

İnsanın işi-gücü olmayınca şehir insana dar geliyor, insanı sıkıyor; aynı dünya gibi.

Köy de dünya değil mi? Elbet dünya ama dünyada “tebdil-i mekân = mekân değişikliği”, insana iyi gelir diyorlar; ben de bir tebdil-i mekân yapayım dedim; bir türlü hazırlıkları tamamlayamadım; bitürlü köye ev yapamadım.

Neden?

Param olmadığından değil. Köy evini de, dünya evi gibi “geçici bir mekân” olarak gördüğümden.

Öyle gördüm de “âhiret evine” hazırlık yapabildim mi?

Hayır, onu da yapamadım.

Anlayacağınız, “evsizim = homeless”.

Bu evsizlik başka türlü bir evsizlik.  

Şehirde bir evim var ama o evde de rahat değilim. Rahatsızlığım, hem şehir hayatından hem de bir türlü huzurla/rahat kalabileceğim bir evin hazırlıklarını yapamamaktan, tamamlayamamaktan.

Köyü şehre göre daha rahat bulmam, doğaya (doğama) daha yakın olmasından. Dün köyden şehre göçünce, şehri “câzip” görmüştüm; şimdi köy câzip geliyor. Biliyorum ki zamanla köy de cazibesini yitirecek. İşte bu duygular, köye ev yapmamı geciktiriyor; içimdeki ses ne yap yap “âhirete bir ev yap” diyor.

Şair Arif Nihat Asya,

“Dediler ki cehennemde odun bulunmaz.

Yolcu, yakacağını kendi götürür.

Anladım ki, cennete giden de buradan,

Gülünü, zambağını kendi götürür.” 

demiş ya ben, gül ve zambak götüremezsem de bir “bir gecekondu” yapacak kadar malzeme götürebilsem diyorum.

Bitaraftan da götüremez de buradaki gibi “evsiz = homeless” kalırsam diye de korkuyorum.

Evsizliğim, bir evimin olmamasından değil, rahatsızlığımdan. 

Bi göz odam olsun da rahat olacağım/kalacağım bir yer olsun istiyorum. 

Köye ev yapma isteğimin arkasında bu duygu var ama köyler de artık rahat değil diyorlar.

Aslında ben, rahat edeceğim bir yer arıyorum; o yeri bulsam, evi yapmaya hemen başlarım.

İşte böyle, nereye ne yapacağımı şaşırmış bir vaziyette iken “BiSes” duydum. O Ses, beni çağırıyor, beni da’vet ediyor/du. 

“Allah, (sizi) selâm (esenlik = huzur) diyarına (yurduna/dârına) çağırıyor. O, dilediğini dosdoğru yola (sırat-ı müsteqîm’e) iletir (= hidâyet/yehdî).”

وَاللّهُ يَدْعُو إِلَى دَارِ السَّلاَمِ وَيَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ

(10/Yunus, 25.)

(Yed’û, deâ, duâ : Çağırmak, da’vet etmek. Yehdî, hidâyete eriştirmek, ulaştırmak.)

“Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz yağmurla hayat bulup yeşeren, insanların ve hayvanların yararlandıkları yeryüzü bitkileri gibidir. Öyle ki yeryüzü bütün süslerini ve güzelliğini kuşandığı ve sahipleri de onu elde edecek güce ulaştıklarını sandıkları bir sırada; geceleyin veya güpegündüz ona emrimiz geliverir de sanki dün yerinde hiçbişey yokmuş gibi her şeyi kökünden yolunmuş bir hâle getiririz. İşte düşünen bir halk için âyetlerimizi böyle detaylı olarak açıklıyoruz.”

إِنَّمَا مَثَلُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاء أَنزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاء فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الأَرْضِ مِمَّا يَأْكُلُ النَّاسُ وَالأَنْعَامُ حَتَّىَ إِذَا أَخَذَتِ الأَرْضُ زُخْرُفَهَا وَازَّيَّنَتْ وَظَنَّ أَهْلُهَا أَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَآ أَتَاهَا أَمْرُنَا لَيْلاً أَوْ نَهَارًا فَجَعَلْنَاهَا حَصِيدًا كَأَن لَّمْ تَغْنَ بِالأَمْسِ كَذَلِكَ نُفَصِّلُ الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

(10/Yunus, 24.)

Ya köye ev yapınca da aynı şey olursa!.

En iyisi, “esenlik yurduna” ev yapmak, O çağrıya icabet etmek.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET