DÜŞMAN KİMDİR?!.

Düşmanın ne olduğunu biliyoruz ama kim olduğu hakkında tereddütlerimiz (= şüphelerimiz) var; bazılarımız da yanlış kişileri düşman biliyor/belliyor.

Düşman : Bizim aleyhimize (= bizim kötülüğümüz için) çalışan, bizim iyi olmamızı istemeyen “herkes”!.

Bu herkes kim?!. Herkes, çoğu zaman bütün insanlara ve hiç kimseye karşılık da kullanılıyor. Herkes, herkese düşman olursa; kimse, kimseye dost olmaz; ortada bir düşmanlık da kalmaz. Dost/luk yoksa, düşman/lık da yoktur. 

Öyleyse, dost kim, düşman kim?, bunu iyi bilmeli ve ona göre davranmalıyız. Düşmanlarımızı iyi bilirsek, (bize yardım eden, yanımızda olan) dostlarımızı da iyi biliriz.

Düşman tanımımızı ve algımızı, “bizim tarafımız”! belirler. Bize göre (biz A isek), B bize düşman; C dostsa; D’ye, E’ye, ... göre, B dost, C düşman olabilir. Filistin’lilere göre İsrail düşman = İsrail’lilere göre Filistin’liler düşman; ama Alman’lara ve Amerikan’lara (= hükümetlerine) göre Filistin’liler düşman, İsrail/liler dost; Türkiye’ye ve Türkiye’lilere göre ise, tam tersi.

Düşmanlarımızı neye göre belirleriz?!. Buradaki ne sorusu, aynı zamanda çıkar/menfaat sorusudur. Bize zarar veren, bize düşmandır. Bize (= bizim menfaatimize) çalışan, bize dosttur. Ama, insan, uzun vadeli zararının ve menfaatinin nerede veya kimde (= kimin yanında) olduğunu bilemeyebilir, kandırılabilir. 

“İlk kandırmayı ve ilk kandıranı”! hatırlayın!.

Neydi o ilk kandırma?!.

Onu hatırlarsak, bütün düşmanlarımızı da hatırlayabiliriz. 

O, “yasak ağaç sembolü” ile kandırma idi; kandıran da şeytandı.

Bu kandırmanın (= düşmanlığın) temelinde/kökeninde kıskançlık vardı. Şeytan, insan isimleri doğru saydı/bildi, herkes ona itaat (secde) etti, ve o “bizi/beni”! “geçti”!, diye insana düşmanlık etti!; ama hele duur!, (= bana/bize biraz süre ver) ben/biz onun (= o insanın) hakkından gelirim/geliriz, dedi.

Bunu kim söyledi/söylüyor?!.

Şeytan. = “kâle : enzırnî ilâ yevm-i yüb’asûn.” (7/14.)

İlk düşman ve tek düşman, şeytan. 

Tek düşman diyorum, çünkü o, her türlü kılığa (= ins ve cin kılığına) girebiliyor; ekonomik, siyasî, sosyal, kültürel, hatta dînî örgütler kurabiliyor. 

Bizler, bize öğretilen doğru isimlere (= çarpıtılmamış bilgilere, tahrif edilmemiş, yerinden edilmemiş kelimelere) bağlı kalırsak, ki bunu bize Rabbimiz Allah öğretmiştir, kimin dost, kimin düşman olduğunu da bilebiliriz. Rahmân ve Rahîm olan Rabbimiz, yine de unuturuz diye, Elçileri ile gönderdiği Kitâb’larda bize bunları tekrar hatırlatıyor. Bu Kitâb’ların bir adı da Zikir'dir.

Bu Kitâb’lar :

Şeytan sizin düşmanınızdır. (2/168. 36/60. 43/62.)

Zalimler sizin düşmanınızdır. (18/50. 60/1.)

Tağutlar sizin düşmanınızdır. (2/256. 4/60. 5/60. 39/17.)

Birbirinize düşmansınız. (2/36. 7/24.) Çünkü, bazılarınız zâlimlik ve tağutluk (= şeytanlık) yapıyor, diyor.

Bunlar :

Eşleriniz ve çocuklarınız olabilir. (64/14.)

Kavminiz (= ırkınız, milletiniz, devletiniz) olabilir. (2/61. 5/2 ve 8.)

Başka kavimler (= ırklar, milletler, devletler) olabilir. (60/1-4.)

Allah’a ve Rasûlüne, Allah’ın indirdiği dine, O’nun o dini indirdiği meleklere düşman olan "herkes"! olabilir. (2/97-98.)

Bizler, düşmanlarımızı kafamıza göre belirleyemeyiz; bu iş, çook ciddî, çook hayatî bir iştir. Düşmanlarımızı kafamıza göre belirlersek, kızdığımız herkesi düşman belleyebiliriz. 

Bize (= biz Müslümanlara) göre, helâli-haramı Allah’ın belirlediği gibi, dostu/muzu-düşmanı/mızı da Allah belirler, ve bizler de ona göre konumlanır, konuşlanır ve tarafımızı belli ederiz.

Düşmanlarımızı iyi belleyelim; kafamıza göre düşmanlarımızı çoğaltmayalım; aksi hâlde güçten düşer ve kaybederiz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

İMAN - AMEL İLİŞKİSİ