DİN GÜNÜ
Din, Allah’ın âleme koyduğu düzen demek. Kelimenin etimolojik kökeni deyn (= borç). Âlem, Allah’a borçlu. Çünkü âlem, Allah’ın (yaratması). Allah, âlemden “alacaklı”!. Kelime (= din), Kitâb’ta 101 yerde geçer. İlk geçtiği yer, Fatiha 3. âyet.
Gün de (= yevm) de ilk kez bu âyette geçer. “Mâlik-i yevm-üd Dîn.”
Gün, “bizim dünyamızda” gece ile gündüzden oluşur. Gece, karanlık (= zulümât); gündüz, aydınlıktır (= nûrdur). Nûr ve zulümât, Dualist (= ikili/ikici) dinlerde (= Zerdüştlük ve Maniheizm’de) olduğu gibi iki ilâhın eseri (= iki ilâhın kontrolünde) değildir. Gece, nûrun engellenmesi (= perdelenmesi) ile oluşur. Biz, Güneş ışıklarının/ışınlarının dünyanın vurduğu tarafa gündüz; vurmadığı tarafa gece diyoruz; eğer dünyada değil de dünya ile Güneş arasında (= uzayda) yaşasaydık, gece/gecemiz olmazdı.
Fizikî (= maddî) karanlık, dünyaya ve dünyalılara has/özgü bir durum. Manevî karanlık da zulm, çoğulu zulümâttır; o da dünyaya ve dünyalılara hastır; sonuçları âhirette görülecektir. Şirk ve zulüm, en büyük karanlıktır. Dünyadan müşrik ve zâlim olarak gidenler/geçenler için cehennem “çook karanlıktır”!.
...
Allah’ın “dünyasında”! (= katında) karanlık yoktur; O sırf Nûr’dur. O’nun “gecesi”! yok; O, uyumaz. = “lâ te’huzüHû sinetün ve lâ nevm.” (2/255)
Meseleyi böyle, bu şekilde ele alırsak, karanlık (= zulümât) dünyaya ve dünyalılara özgü. Kötülük de öyle, dünyada ve dünyalılarda.
Şerr (= kötülük), bu dünyada yaratılmışların kendileri ile Allah (= Allah’ın Nûr’u/Işığı) arasına koydukları engellerden, perdelerden müteşekkil. Kötülük, asıl değil, “gölge”!. Kötülük (= şerr), Allah’ın yaratması değil, iradeli varlıkların (= kulların) Allah’ın emrini dinlememesi, Allah’a isyan etmesi. = “min şerri mâ halaq” (113/2)
Fatiha Sûresi ilk üç âyet bize Allah’ı anlatır. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. (= tahsislidir) = “Elhamdülillah Rabbi-i Âlemîn.” (O Allah) Rahmân ve Rahîm’dir. (= (= Er-Rahmân-Er-Rahîm). Mutlak anlamda Rahmâniyet ve Rahîmiyet de Allah’a tahsislidir. Bu, Allah’ın “iyi bir ilâh” olduğuna işarettir. O, Rahmâniyetini ve Rahîmiyetini Kendine yakınlığına göre kullarına lütfeder; onlara Rahmâniyetinden ve Rahîmiyetinden pay verir. Kendine uzak olan = Kendi ile arasına engel/perde koyan kullarına ise vermez; onlara Kahreder, Gazab eder. = O, aynı zamanda Kahhâr’dır.
Sizce, “tutarlı bir ilâh”!, (hem) kötülüğü kendi yaratsın (hem de) ve kötülük işleyenleri kahretsin, onlara gazap etsin, azap etsin; bu mümkün mü?!.
...
Din Günü, her gündür; bugün de yarın da hesap günü de. Her gün Allah’ın günüdür. O, bize her gün borç veriyor; her gün kainattaki düzeni idare ediyor. Bizim dünyamızda ise bize “fırsat/lar” veriyor. Ama biz, bu dünyada O’nun istediği bir düzeni kurmaktan kaçınıyoruz; bu da zulüm (= kötülük = haksızlık, adâletsizlik) doğuruyor.
“Mâlik-i yevm-üd Dîn” = Din Gününün Mâliki = Meliki (= Kralı) Allah’tır, diyen bir adam, Allah’a isyan etmeyi aklının ucundan dahi geçirmez. O Allah (= ilâh), beni bugün (= bu dünyada) hesaba çekmezse (= bu dünyada bana belli bir mühlet verir ama o mühlet dolduğunda), yarın (= hesap = din gününde) kesinlikle beni hesaba çeker, diye düşünür.
...
Şayet, hayır/hayr da (= iyilik de) şer (= kötülük) de Allah’tansa = “hayriHî ve şerriHî minellahî tealâ” ise, yarın ben O’na (= O Allah’a) : ‘Ya Rabbi, bu kötülükler benden değil ki, beni niye hesaba çekiyorsun, cezalandırıyorsun!’, dersem; yanlış bir savunma mı yapmış olurum?!.
Yorumlar
Yorum Gönder