DÎNÎ DÜŞÜNCENİN DÖNÜŞÜMÜ
Dinin (kendisinin) dönüşümü değil, dini anlamanın, dolayısıyla da yaşamanın dönüşümü.
Bu dönüşümün ana ekseni (= aksı) siyasettir. Bu dönüşümü, bizzat siyasetçilerin kendileri değil, dinle ilgilenen din âlimlerinin siyasetle ilişkileri belirlemiştir.
Dinle ilgilenen din âlimlerinin siyasetle ilişkisi iki biçimde şekillenmiştir : Siyasete/siyasetçilere yakın duranlar = siyasetten beslenenler. Siyasetle aralarına belli bir mesafe koyanlar. Bu dönüşüm, daha çok, siyasete yakın duranlar = siyasetten beslenenler eliyle olmuştur. Bunlar dini, siyasetçilerin isteği doğrultusunda yorumlayan adamlardır. Siyasetle aralarına belli bir mesafe koyanlar ise, dinin ruhuna uygun yorumlar yaptıkları için siyasetçiler tarafından, ya kıyıya-köşeye itilmişler ya da “aforoz” edilmişlerdir. Ayrıntıya girmiyorum. İlgilenenler İslâm tarihine bakabilirler.
Avamın din algısı ise, başlangıçta “gönüllü aforoz” olan tasavvuf yolu ile şekillenmiştir. Başlangıçta tasavvuf, bir geri (= inzivaya) çekilme, siyasetin günahlarına ortak olmama pratiği idi. Sonraları, siyasetin verdiği ulûfeler (= cazip teklifler), bazı tasavvuf erbabını da cezbetmiş; neticede tasavvuf da bu değişimden nasibini almıştır; istisnâlar kaideyi bozmaz.
Özgün/orijinal din, siyaseti de ticareti de dînî ilimleri de Allah Rızası ve halka hizmet için = ahlâklı ve dürüst bir şekilde yapma üzerine kurulur; dinin ruhu bunu emreder; ama bu ruh, zamanla siyasî hırsın = her ne olursa olsun iktidarda kalmanın ve dünyevî kazancın kurbanı olunca; din, siyasetin ve ticaretin emrine girerek dönüşmüştür. = Siyasetçiler, tâcirler ve âlimler, dini kullanır hâle gelmişlerdir. Bu durum, hâlâ varlığını devam ettirmektedir. Bu trend/gidişât, tersine çevrilemediği sürece din, insanlar (= özellikle gençler) için umut olmaktan uzak görünüyor.
Din, samîmiyettir, aparat değil.
Bu dine en büyük kötülüğü, dinsizler (= kâfirler, gayri müslimler) değil, din sırtından (siyasî ve ekonomik) kazanç sağlayan “dindarlar”! yapıyor.
Yorumlar
Yorum Gönder