ELE VERİR TALKINI, KENDİ YUTAR SALKIMI

“İnsanlara birri (= iyiliği) emrediyorsunuz da kendinizi unutuyor musunuz?!. Halbuki Kitâb’ı da okuyorsunuz. Hâlâ aklınızı (doğru-dürüst) kullanamayacak mısınız?!.”

اَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ وَتَنْسَوْنَ اَنْفُسَكُمْ وَاَنْتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ

(Bakara, 44.)

40. âyetten 46. âyete kadar pasaj okunduğunda, muhatapların İsrailoğulları olduğu görülür; ama, pasaj “derin okunduğunda” bu pasajın (= tüm pasajların, tüm Kur'ân’ın) bizi de muhatap aldığı anlaşılır.

Önce, pasajdaki anahtar kelimeleri vereyim :

Zikir. Nimet (fiil hâli, en’amte de dâhil). Ahd. Ahde Vefâ ve Rehb. (40. âyet.)

İman. İnzal. Tasdik. Kâfir. Âyetleri az bir bedele/pahaya satış = İştirâ’. Taqvâ. (41. âyet.)

Hak. Bâtıl. İltibas. (= Hakkı bâtılla iltibas/örtme veya karıştırma. Elbise/libas da aynı kök.) Ketm. (= Eğip-bükme. Hakkı yamultma.) İlm/İlim. (42. âyet.)

Namazı/Salâtı ikâme. Zekâtı verme. Rukû’ edenlerle rukû’ etme. (43. âyet.)

Emr/etme. Birr. (= Çoğulu ebrâr. İyilik.) Nesiye. (= Unutma.) Nefs. Tilâvet. Kitâb. Akıl. (44. âyet.)

İstiâne. (= Yardım isteme.) Sabır. Salât. Haşyet. (45. âyet.)

Zan. Rabbe kavuşma (= Likâ) ve Dönme (= Rücû’.) (46. âyet.)

Aslında yoruma gerek yok; kelimeleri “sistemli bir bütün” şeklinde düşünsek kâfî; ama ben, 44. âyeti “kendi açımdan” yorumlayacağım.

Blogda bununla birlikte 2380 yazı yazmışım. Bu yazıları, sizlere bir tavsiye ve bilgilendirme/bilgi verme (emir değil ama hadi 44. âyete göre emr diyelim) olarak yazdım/yazıyorum; da, kendim ne yaptım, ne yapıyorum; kendimi unutuyor muyum?!. Âyet ne diyordu?!. “İnsanlara birri (= iyiliği) emrediyorsunuz da kendinizi unutuyor musunuz?!.” = Kendiniz, emrettiğiniz (= tavsiye ettiğiniz) o birri (= o iyiliği) yapıyor musunuz; yoksa sadece emir mi ediyorsunuz?!. (= sadece söylüyor ve yazıyor musunuz?!.)

Üstelik Kitâb’ı okuyorsunuz. O Kitâb’ın, bilgi ver!, bildir! (= tebliğ et!) dediği kadar, hatta ondan daha fazla, amel et! (= kendin de yap!) dediğini (= ameli emrettiğini) biliyorsunuz.

Aklınız, yarım mı (yamuk mu) çalışıyor?!. = “efelâ te’akılûn.” Bu nasıl akletme?!. Birr (= iyilik), size de lâzım. En iyi bilgi verme ve bildirme (= tebliğ etme), bizzat sizin iyi olmanız, sizin iyilik yapmanız. 

Aklınız doğru ve tam çalışsa idi (= doğru akletseydiniz) bunu anlardınız.

...

Not : Dînî talkın = telkin veriyorum ama din üzerinden bırakın salkımı, tek bir üzüm dahi yemiyorum, yemek de istemiyorum. 83'te İHL'yi bitirdiğimde, imamlık belgesini yırttığımda da aynı şeyi düşünüyordum. 

Hiçbir gruba (= cemaate, tarikate) dahil değilim. "Taraftar veya takipçi"! derdim yok. Tek derdim : Kendimle birlikte birilerini de kurtarabilir miyim ve bu yolla Rabbimin rızasını kazanabilir miyim!. Hepsi bu. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK