PARA = KAPİTAL

Nedir, uğruna bunca emek verdiğimiz, saatlerce çalıştığımız bu para?!. Bu parayı kim, neye göre basar, paranın değerini kim, neye göre belirler?!.

Devlet/ler.

Piyasalar (= ticaret) serbest olunca, paralar da konvertibl oluyor; devletler de paralarını uluslararası ticarete göre “dalgalı” hâle getiriyorlar (= dalgalı kur). Büyük küresel oyuncular (= şirketler; şirketlerin arkasındaki devletler), piyasa yapıyor. Onların yaptığı piyasayı bozanlar, bozguncu addediliyor; gerekirse, onlarla savaşılıyor. Bu savaş, önce ekonomik (= ambargo) ve siyasi olarak (= darbe) başlatılıyor, sonuç alınamazsa, askerler ve silahlar (= ordular) devreye giriyor.

Dünya sistemi böyle işliyor.

...

Para, devletlerin ekonomik itibar bayrağı gibi addediliyor. Bu yüzden devletler, fazla (= karşılıksız) para basarak itibarlarını düşürmek istemiyorlar. Bastıkları paralara “ekonomik bir karşılık”! göstermek istiyorlar. Bu karşılık, II. Dünya savaşına kadar altındı. Şimdi, dünyada basılan tüm paraların “her hangi bir karşılığı” yok. Yine de fazla (= karşılıksız) para basılamıyor!. Basan, basıyor. 2008 krizinde Amerika bastı. Buna da “parasal genişleme” adını verdi. Fazladan basılan para, doğru kullanılmazsa ve daha sonra piyasadan çekilmezse (= parasal daralma = sıkı para politikası), yine enflasyon yaratır.

Karşılıksız para basma, paranın değeri ile oynamadır. Bu durum, enflasyona sebep olur. Ülkemizdeki ve dünyadaki enflasyonun ana sebeplerinden birisi de budur; diğerleri, ekonominin kötü yönetilmesi = kötü maliye (= bütçe) ve para politikaları = israf = paranın “rantabl” kullanılmamasıdır. 

Kötü maliye (= bütçe) ve para politikaları = israf = ekonominin kötü yönetilmesi, (sinsi) hırsızlıktır; sinsice milletin emeğini çalmaktır.

Aç adam, fırından bir ekmek çaldı diye, ceza alıyor, hapis yatıyor ama “modern hırsızlar” itibar görüyor.

Ulusal ve küresel hırsızlar, para/lar ile oynayarak zengin oluyorlar, milletleri soyuyorlar, milletlerin kanını emiyorlar.

Bu soygun düzenine de kapitalizm deniyor. Tüm dünyada, emisyondaki = piyasadaki para miktarının en az üçte ikisi balon. Yani benzinin gerçek değeri 15 TL olması gerekirken 45 TL. Ekmeğin değeri 3 TL olması gerekirken 10 TL. Aradaki farklar, kapitalistlerin cebinde. Emeğimizin en az üçte ikisi çalınıyor. 

Ama yine de hâlâ “büyük hırsızlar” itibar görmeye ve tüm mazlumlar da onlara “efendim” demeye devam ediyorlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK