YERLİ & YABANCI

Yerli : Bir yerde uzun süre/zaman ikâmet eden = mukîm. Yabacı : O yere geri dönmek üzere yeni gelmiş = misafir. 

Aslında hepimiz misafiriz; buraya = bu dünyaya yabancıyız. Geldiğimiz yerin güzelliğini unuttuğumuz için, burayı, bu 'bayağı= denî'! yeri sahipleniyoruz.

‘Ben, Ankara’nın veya İstanbul’un yerlisiyim; Suriyeliler gibi göçmen değilim.’, dediğimizde, Ankara’da veya İstanbul’da (= dünyada) ne kadar kalacağımızı, Ankara’ya veya İstanbul’a ne zaman ve nereden geldiğimizi hesap ediyor muyuz?!.

Ölüm, bizi de dünyadan ayırmayacak mı, biz de bu dünyada “geçici” bir süreliğine misafir (= yabancı) değil miyiz?!.

Bu dünya kime kalmış?!.

Kimler geldi bu dünyaya, kimler gitti bu dünyadan. “Sultan Süleyman’a kalmayan dünya, bize mi kalacak?!.”

...

Vatanımızı savunmayacak, sahiplenmeyecek miyiz?!. Elbette sahiplenecek, savunacağız; eğer içinde yaşadığımız vatan (= memleket), bize sıcak (= âdil) bir “yuva” olursa! ve bu yuvaya misafir kabul edeceksek, hem sahiplenecek hem de savunacağız. O zaman bu, bir “toprak” savunması değil, adâlet ve hakkaniyet savunması olacak.

Vatanlarına (= memleketlerine, yuvalarına, evlerine), misafir (= yabancı) kabul etmeyenler, vatanlarını (= memleketlerini, yuvalarını, evlerini) kendi özel mülkü olarak gören, kendilerini de “yerli” (hak ve mülk sahibi) görenlerdir. 

Hani mülk, Allah’ındı!. Mülk Allah'ın değilse!, kendilerini mülkün sahibi veya o mülkün yerlisi görenler, mülklerini de ölünce yanlarında götürebilseler ya!.

Hepimiz bu mülkün (= bu dünyanın) yabancısıyız. Bizim asıl vatanımız bura/sı değil. Herkes asıl vatanına göçüyor = ölüyor; hiç kimse, burada vatanı gördüğü mülkünü, yanında götüremiyor.

Nice krallar, yönettikleri vatanları mülkleri gördüler ama o mülkler onlara da kalmadı; bize de kalmayacak.

Burada kaldığımız süre, çook az, çook kısa; ebediyetle mukayese dahi edilemez. Buna rağmen, kendimizi “yerli” görmemizin, yabancıya yan gözle bakmamızın iler tutar (kabul edilebilir bir) yanı yok.

Bu dünya geçici bir süre hepimizin vatanı; bu vatanda hepimiz yabancıyız. Bu vatanı (= dünyayı) parsellemek, yabancıya (aslında kendi kendimize) duvarlar örmektir. Parsellediğimiz vatan, gün gelir bize de yurt (= yuva) olmayabilir; biz de göç etmek, yabancı durumuna düşmek zorunda kalabiliriz. Bir zamanlar yurdumuz, Orta Asya idi; yarın Avrupa veya Amerika olabilir. Biz, göçmen (= göçebe) bir milletiz. Günü gelince, dünyadan da göçüyoruz. Göçene (misafire) yabancı gözü ile bakarsak, göçtüğümüz “yerde” de bize, “yabancı” gözü ile bakabilirler.

Aman dikkat!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK