İHTİYAR-LIK
İhtiyar kelimesinin iki anlamı var :
• Yaşlı. Kocamış.
• Yaşadığı tecrübeler sonucunda doğru tercih/irade (= ihtiyar) kullanmayı öğrenmiş. İhtiyar Heyeti bu anlamdadır; bu insanlara eskiden, “aksakallılar” denirdi.
Bi insan, yaşlanmış, kocamış, ihtiyarlamış = hayatın feleğinden (= çemberinden) geçmiş ama hâlâ aklını ve iradesini kullanmayı öğrenememişse, o kişi, ya hâlâ toydur ya da aklını ve iradesini başkasına kiraya vermiştir.
Yaşlanma da iki anlamlıdır.
• Bedenin zamanla kuruması, kocaması, kartlaşması, zayıflaması, çökmesi.
• Kuru karşıtı, diri/lik. Kuru ağaç × Yaş ağaç. Bu anlam, bedene değil, ruha (akla ve iradeye) yöneliktir. Yaşlının (= ihtiyarın) aklı ve iradesi, yaşadığı hayat tecrübesinden dolayı diridir, canlıdır, yaştır; bu kadar tecrübeye rağmen hâlâ diri değilse = dirilmemişse = aklı başına gelmemişse, o insan “bunamıştır”!.
...
Materyalist dünya görüşü ve yaşam (biçimi), ihtiyarları, gençlere (toylara) öğüt vermesinler diye ya hayatın dışına itiyor ya da “bunak” muamelesi yaparak bakım evlerine gönderiyor”!.
İhtiyarlar, dünyanın (= bu hayatın) “fânî” olduğunu anlayan, öğütleriyle = edindiği tecrübelerle gençlere/bize yol gösteren adamlardır.
Materyalist dünya görüşü ve yaşam (biçimi), ihtiyarları hayatın dışına attığı gibi, ölümü de (= mezarlıkları da) hayatın (şehrin) dışına atıyor. Gençler, ihtiyarlara “kanmasın” onlardan “ders almasın” ve dünyaya (= dünyalığa, bizim emirlerimize) dört elle sarılsın istiyor.
Materyalist dünya görüşü ve yaşam (biçimi), çekirdek aile modelini özendirerek ihtiyarları torunlarından uzak tutmaya çalışıyor. Baba veya ana iken, tam olgunlaşılamıyor. Analar-babalar, geçim derdi yüzünden çocukları ile doğru-dürüst ilgilenemiyor. Bu yüzden, çocukların (= torunların) dedelere, ninelere/ebelere; dedelerin, ninelerin/ebelerin de çocuklara (= torunlara) ihtiyacı var. Nesilleri, hem eğiten (= onlara yol gösteren) ve rehberlik eden hem de onları birbirine bağlayan ihtiyarlardır. İhtiyarlarını ihmal eden toplumlar, köksüz (veya kökü yüzeydeki zayıf) ağaçlara benzerler; onları küçük bir rüzgâr (= sadme, darbe) yıkar.
İhtiyarlar, bizim için dünya ile âhiret arasındaki köprüdürler; onların bir ayağı bu dünyada, öbür ayağı da âhirettedir.
İhtiyarına (= iradelerine) sahip ihtiyarların (= yaşlıların) rahle-i tedrisinden geçmemiş ihtiyarlar (= insanlar), kocamış veya kurumuş ağaçlara benzerler; bu “ağaçların” bırakın meyvelerini, gölgeleri bile olmaz, onlar ancak odun olurlar.
Modern yaşamla aile, doğal eğitim kurumu olmaktan çıkınca; çocukların eğitimi devletin eline geçti ve sekülerleşti; seküler eğitimle yetişenler de, yaşlı/ihtiyar ana-babalarını devletin eline (= yalnızlığa = kimsesizliğe) teslim etti.
Aile, en ideal, en iyi, en güzel eğitim kurumu idi. Ailede, gençler ihtiyarları görünce, ben de böyle (mi) olacağım, der, haddini bilir; ihtiyarlar, gençleri görünce, bir zamanlar ben de böyle gençtim, der, gençleri anlarlar ve onlara ona göre yaklaşırlardı. Gençler (çocuklar), büyüklere saygıyı; küçüklere sevgiyi görerek, ailede öğrenirlerdi. Çocuk, babasının veya anasının, babasına veya anasına (= çocuğun dedesine veya ebesine) davranışına göre, kendi babasına veya anasına nasıl davranacağını öğrenirdi, çoğu şeyi ailede öğrenirdi. Şimdinin çekirdek ailesinde dede-torun, ebe-torun bağı koptu; çocuk, anaya-babaya nasıl davranılacağını görmüyor. Ona, anası-babası nasihat etse de, bu nasihatın pek bi etkisi görülmüyor.
Öğretimde tatbik (= fiiliyat, eyleme), nasihatten (= söylemeden) çook daha etkilidir. Çocuk, duyduğunu unutur ama gördüğünü unutmaz. Bugünün ailesinde çocuk, ailede bişey görmüyor ki!; ailelerde evler, otel gibi kullanılıyor, herkes odasına çekiliyor. Mutfak da yakında ölecek; “getir yemek” onu da öldürecek. Evlerimiz televizyonun ve telefonun (= internetin = küresel kültürün) işgali altında. Evlerde birbirimizin yüzüne değil, bu cihazların yüzüne bakıyoruz, bunlarla eğitiliyoruz.
Men dakka, dukka. Bir kimse, yaşlı ana-babasına nasıl davranırsa, onun evlâdı da ona aynısıyla davranır; ve bu, bir kısır döngüye (alışkanlığa, geleneğe) döner.
Bu kısır döngü, bir ân önce kırılmalı, sona ermeli/erdirilmeli; aksi hâlde, hepimizin hayatı ve geleceği tehlikede.
Yorumlar
Yorum Gönder