ALLAH-U TEÂLÂ
Allah’ın Müteâllığı, Sübhân’lığı, Aşkınlığı.
Allah hakkında her ne düşünürsek, O, ondan ötedir, başkadır. O’nun başkalığı, “bambaşka Başka’dır.” Bu “bambaşka Başka”, Levinas’ın kullanımıdır. Levinas O’nu, varlığın dışına, ötesine “iter”; O’nunla ilişkiyi de etik ilişkiye “hapseder”!. O’nunla ilişki, insanla, insan olan öteki ile ilişkidir; O’nunla ilişki, insanla kurulan etik ilişki yoluyla kurulur. İnsanın yüzünde, “O’nun Yüz’ü içkindir.”!. Levinas, bu ilişkiyi 'ben-Sen' ilişkisi değil, “ben-O” ilişkisi olarak anlar; buna da Hüve’den Hüviyet der. Levinas, iyi bir Tevrat yorumcusu ve şârihidir.
Onun bu (Yahudiliğe yaslanan) Tanrı tasavvuru (yorumu), İslâm’ın Tanrı tasavvuruna ne kadar uyar, uyar mı?!.
İslâm’da da Tanrı, Levinas’ın söylediği gibi “bambaşka Başka’dır”, hiçbir başkaya (= şeye) benzemez. = “leyse kemislihî şey’ün.” (42/11.) ama, çoook uzakta veya “ulaşılamaz” da değildir. Kişiye, kendinden = şahdamarından daha yakındır. (50/16.) Kişi ile kalbi arasına girer. (8/24.)
İslâm, Allah’ı (= Allah, Kendini) bize, hem yakın (= karîb) hem müteâl (uzak değil!) olarak tanıtır. Biz de O’nu, ‘teşbih ve tenzih arası bir yerde’! tasavvur ederiz. O’nu SADECE bize yakın görürsek de müteâl (burada bu kelime uzak anlamında kullanılmıştır) görürsek de O'nu “kaybeder, buharlaştırırız”! veya O’nu SADECE kendimize yakın görünce, O’nunla “ahbab”! oluruz ve O’na olan saygımız azalır; O’nu SADECE (çook) uzak görünce de (tabir caizse) O'nu “tınlamayız”!.
Öyleyse, O’nu hem içkin hem aşkın (= immanent, transcendent) görmeliyiz; ama içkinliği (= O’nun içkinlikteki Varlığını), O’nun Varlığının işaretleri = âyetleri olarak algılamalı, onları O’na “eşitleyerek” O’nu (da) putlaştırmamalıyız. Aşkınlığın ucu zaten açık = sonsuz.
Sonsuz, kişilerin varlığı algılayış ve kavrayışına (= çapına) göre değişir. Bu algılayış ve kavrayış, belli bir sınırı imler; oysa sonsuz, bu sınırının, her sınırın ötesindedir; o sınırın ötesi kavranınca, sınır genişler ama genişleyen sınırın da ötesi vardır; bu hâl, sonsuza kadar, ilelebet devam eder-gider.
Kiminin algılayış ve kavrayışı (= çapı) 3; kimininki 5; kimininki 15; kimininki 95, ... tir. (Buradaki sayılar, sadece bir birimi ifâde eder.); sonsuz, sayıya da ölçüye de sığmaz.
Tanrı, Sonsuz’dur.
Tanrı, aynı zamanda bizim algılayış ve kavrayışımıza (= çapımıza) da hitap eder. O’nu bir sınırda durdurur veya dondurursak (= sınırlarsak), O’nu da putlaştırmış oluruz!. Bizler O’nu da putlaştırmayalım diye, O Kendini bize MÜTEÂL, AŞKIN, SÜBHÂN olarak tanıtır.
Meseleye böyle bakarsak, herkes O’nu aynı şekilde (= aynı çapta) tanımaz, bilmez!. Herkesin dediği SÜBHÂNELLAH’ın çapı (= değeri) aynı (değerde) olmaz, olamaz.
Arş ve Kürsî kavramlarına da bu bağlamdan bakabiliriz. O’nun Kürsüsü gökleri ve yeri kuşatmıştır; O, Arşa istivâ etmiştir.
Yorumlar
Yorum Gönder