KIYÂMET
Kıyâmet, kâme (= قام)’den isim, ayağa kalkış, yeniden diriliş demek. Bu kelimeden : ikâme (namazın ikâmesi, diriltilişi), mukâvemet, istikâmet, ikâmet, kavm, makâm, mukîm, takvîm, kâim, kayyûm (dîn-ül kayyûm), kayyime ve kıyâmet kelimeleri türer; Kitâb’ta 660 yerde geçer.
Be’as (= بعث) de diriliş, ayağa kalkış demektir. “vel beas-ü ba’del mevt.” = Öldükten sonra dirilme.
Bi’set de aynı kök, BEASE (= بعث). Allah’ın kullarını “diriltmek” için Elçiler (= Peygamberler) göndermesi.
Ölüm sonrasında, kim ölmüş, kim dirilmiş belli olacak!.
Ölüm sonrası dirilmeye = yeniden ayağa kalkmaya inanmayanlar = bu hayattan başka hayat yok diyenler (45/24), gerçeğe dair hiçbir bilgileri olmayanlar, zanna göre yaşayanlardır.
Asıl hayat, öteki, ötedeki hayattır. (29/64) Bu hayat, öteki, ötedeki hayatın tarlasıdır.
Yeniden diriliş olmasa, burada hesabı görülmeyen işler güme gider; yapanın yaptığı yanına (kâr) kalır.
Öteki, ötedeki hayat, ebedî bir hayattır.
Pekiî, bu geçici hayattaki iyilikler bize ebedî iyiliği (= iyi yaşamı); kötülükler de ebedî kötülüğü (= kötü yaşamı) sağlayacaksa, burada bir “orantısızlık” yok mu?!.
Bu “orantısızlık”, evet, burada kötülük yapanların aleyhine gibi duruyor. Eğer onlar, kötülük yaptıkları kişilerle burada helâlleşmezlerse (= onların gönlünü almaz, özür dilemezlerse), kötülüğe = zulme maruz kalan, kendisine yapılan kötülüğü ebedîyyen unutmaz; işte bu unutmama, kötülük yapanlar için ebedî azaptır.
Benzer durum, yapılan iyilik için de geçerlidir. Kendisine iyilik yapılan, o iyiliği yapanı unutsa da Allah onu unutmaz, eğer o iyilik Allah (rızası) için yapılmışsa.
Bi’set (= Elçi/Din gönderme), bize bu şuuru (= bilinci) kazandırmak, bizi “burada diriltmek”! için. Burada “dirilenler”, ‘şehitler gibi’ ölümsüzdür. Dirilmeyenler ise, be’as ve kıyâmet ile yeniden dirilecekler ama diriltildiklerine aslâ sevinemeyecekler. Çünkü, ne yeniden ölebilecekler ne de doğru-dürüst yaşayabilecekler; üstelik azapları da hafifletilmeyecek!. (Bknz. 14/17. 35/36.)
“Ey insanlar!. Allah’ın sözü/va’di haktır, gerçektir. Öyleyse, dünya hayatı sizi aldatmasın!. (= gururlandırmasın!. = lâ tegurranneküm) Sakın o aldatıcı da sizi Allah ile aldatmasın. (= gururlandırmasın!. = lâ yegurranneküm)”
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا۠ وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ
(35/Fâtır, 5.)
Salâtı (= namazı) ikâme etmek, salât (= namaz) ile dirilmek; bi’set ile gönderilenlerin izinden yürümek; işi kıyâmetin diriltmesine (!) bırakmamaktır. Kıyamette, herkes ne ise = nasıl öldüyse öyle dirilecek ve sonrasında da herkes, herkesle hesaplaşacak; kimsenin hakkı, kimsede kalmayacaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder