MANZARA
Kelimenin kökü, NZR, nazar; düz anlamı, kafa gözüne görünen görüntü. Derin anlamı ise, “aklın gördüğü görüntü” = nazariye.
Herkesin manzarası farklı; herkesin kendi penceresi var; o pencereden bakınca, herkes “bi manzara” görüyor.
Akıl gözüyle görenlerde de manzaralar var ve farklı; ama akıl gözü, gördüğü manzaraları birliyor, birleştiriyor, onlardan dersler çıkarıyor. Akıl bağlar, birleştirir ve gördüğü görüntülerde (= manzaralarda) hikmet arar; gözde bu özellik yoktur. “... gözleri var, görmezler ...” âyeti, (7/179) manzaraları akıl gözüne taşıyamayanlar (= basîretsizler) için olsa gerek.
Göz, gördüğü manzaraları akla taşıyamazsa, onlardan sadece anlık olarak (= duygusal olarak) etkilenir ve unutur; akla taşınan manzaralar, kolay kolay unutulmaz; hafızaya atılır, yeri ve zamanı gelince hatırlanır ve onlardan dersler çıkarılır. Bunu da ancak, Ül-ül Elbâb bir akla (= Derin Bir Akla) sahip olanlar yapabilir.
Anlık akıl, “hayvanî” akıldır, anlık tepki verir; buna akıl bile denmez, onun adı, aslında güdüdür; bu akıl çabuk unutur, çabuk kanar; çünkü “uzun boylu hesap” yapamaz, âkıbetini düşünemez, “günü = ânı” idare eder. O ânı biraz uzatırsak, 70-80 yıla = bir insan ömrüne uzatabiliriz. Oysa, Selim Akıl (= Ül-ül Elbâb Akıl), çook uzun vadeli hesap yapar, sonsuzluğa yatırım yapar.
Çoğumuzun manzarası = manzara-i umûmiyyemiz, günü kurtarmak ve dünyaya yatırım yapmak. Âhiret (= kıyamet, hesap), çoğu kimsenin manzarasına (= nazarına) takılmıyor. (ama inanıyorum, diyoruz.)
Kafa gözü, âhireti göremez (= hesap edemez); bunu ancak ve ancak akıl gözü görebilir (= hesap edebilir).
İman, kalpte ise, kafa gözü kalbe tesir edemez ama akıl gözü eder.
Yorumlar
Yorum Gönder