AKIL ve İRADE

İnsanı diğer canlılardan ayıran, insandaki bu iki şey = akıl ve iradedir; diğer her şey, neredeyse ortaktır.

Akıl, insandaki bilme gücünü; irade de seçme gücünü ifâde eder.

Bu yazıda, akıl ve iradenin ne olduğuna dair felsefî-ilmî tahliller değil; kendi deneyimim üzerinden kısa bir açıklama yapılacak.

Notlarımı sizlerle paylaşırken, biçok kez, “bu kez son”, dedim ama sözümü tutamadım, paylaşmaya devam ettim ve ediyorum. Bu hâlim, bendeki iradesizliği, söz verip sözünden dönmeyi = sözünde durmamayı, vs. göstermez mi?!.

Kıvırmaya gerek yok, pekâlâ gösterir ama bu, işin/meselenin size görünen/bakan yüzü; bir de bana bakan yüzü var. Ben, irademim o kadar da zayıf olduğunu sanmıyorum. Okumak istediğimde okuyor; yazmak istediğinde yazıyor; yürümek istediğimde yürüyor; bişeyi yapmak istemediğimde yapmıyorum; sözgelimi ‘bu yazıyı’ (bunu değil, önceden yazılanların bir kısmını) kimseyle paylaşmayayım dediğimde paylaşmıyorum, kimseyle paylaşmadığım yüzlerce sayfa yazı var. Bence, benim irademde bir sorun yok, hâlâ güçlü, bunu aklımla biliyorum.

Akıl, iradeyi besler; aklım iyi çalışsın diye sürekli okuyorum ve okuma alanımı kısıtlamıyorum, aksine çeşitlendirmeye, bakış açımı = ufkumu genişletmeye gayret ediyorum, ki doğru tercih yapabileyim = irademi doğru kullanabileyim. 

İtiraf edeyim, paylaşım konusunda irade kullanmıyorum, ancak ‘bana artık yazma (= benimle bişey paylaşma)’!, diyenleri eliyorum. (İrade kullanmamak da bir irade kullanımı mı?!. Alın size içinden çıkılamaz bir soru.)

...

İnsan, hayatının “En Hayatî, En Kritik Tercihini” yapmışsa, geri kalan tercihlerini o hayatî tercihin gölgesinde = etkisinde kalarak yapar ve artık iradesinin önemini = gücünü azaltmaya; aklının gücünü artırmaya bakar. Hayat, hep yap-boz yapmakla geçmez; ömür kısa, bir ân önce “net kararın” verilmesi gerekiyor. Net söyleyeyim : Allah’tan başka ilâh yoktur, ben tercihimi = irademi Allah’tan yana kullandım, başka ilâhları reddettim, onlar zaten yoklar/mış ama şimdiye kadar ben var zannetmişim, diyerek iman eden bir adam, artık iradesini Allah’ın İradesine “rakip”! yapamaz, Allah ne diyorsa onu yapar, iradesini İlâhî İradeye tâbî kılmayı nasıl başaracağı üzerine kafa yorar = aklını çalıştırır.

Aklı kişiye, böyle yapmasını emreder.

Allah’a ve Elçilerine inanan = güvenen biri, Allah ve Elçileri bir konuda bir hüküm = karar (= gadâ) verdiğinde itiraz hakkı olmaz. Kim, Allah ve Rasûlüne  âsîlik ederse (yea’si) sapıktır. (Bknz. 33/36.) O konuda benim reyim, görüşüm, tercihim de bu; ben Size bu konuda muhalefet ediyorum, katılmıyorum, diyemez.

Ama Allah ve Rasûlünün ne dediğini (= neyi emrettiğini, neyi nehyettiğini) anlamak için akıl = aklı kullanmak şarttır; çünkü anlama, akılla olur.

Demek istiyorum ki, inanınca irade tam terk edilmese de zayıflar ama akıl aslâ terk edilmez, aksine güçlenir, güçlendirilir.

İrade zayıflatılır ki, artık başka (güçlü) tercihler yapılmasın, başka ilâhlara tapılmasın!.

...

Ben Kitâb’ta Allah akletmedikçe, siz akledemezsiniz veya Allah size akletmeyi emretmedikçe, siz akledemezsiniz anlamına gelebilecek bir söz görmedim ama “...ve mâ teşâûne illâ en yeşâellah... = Allah dilemedikçe, siz dileyemezsiniz.” (76/30.) âyetini gördüm.

Allah’a inanan ve teslim (= Mü’min ve Müslim) olan biri, O’na güvenip iradesini teslim etmedikçe, şüphe içinde yaşamaya devam eder. Şüphe, kararsızlık = iradesizlik (iradenin yokluğu değil) hâlidir. İman eden akıl, şüphe etmez; iman ettiği Allah ne söylüyor, O/onu anlamaya çalışır, söylenen Sözü saçma-sapan bir şekilde anlamamak, dolayıysa da yapmamak için aklını tahkim eder = güçlendirir. O’ndan ve O’nun Sözünden başka bir tercih yapmamak için de iradesini zayıf tutar. Yâni, inanan bir adamın aklı, iradesini her zaman yener; yenile yenile irade zayıflar; akıl güçlenir; insan da Rabbin(i/e) “bilerek/akıllı bir kul” olur = sadece Rabbinin emrini dinler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM