KARANLIK

Karanlık = Zulumât.

Işığın olmaması ve hiçbir şeyin görünmemesi.

Bir işin/olayın nasıl olduğunun ve kimin yaptığının bilinmemesi.

Geleceğin tahmin dahi edilememesi, karanlık olması.

Karanlık nasıl bişey?!. Sadece aydınlık olanları (= görünenleri) karartan (veya örten, görünmez kılan) bişey mi, yoksa karanlığın kendisi de karanlık bişey mi?!.

Karanlıkta hiçbişey görünmüyorsa, karanlık da (= karanlığın kendisi de) karanlıkta görünmez mi (= karanlık gelince karanlığın kendisi de karanlıkta görünmez mi), onu görmek hiç mümkün değil mi?!. Yoksa yok mu?!. Yoksa, o karanlık, aydınlığın önüne çıkan ve saydam olmayan bir engel mi?!. Dünyanın “bir yüzü” (gece) gibi.

Bizde de “iki yüz” var. Aydınlık ve karanlık = taqvâ ve fücur (= iyilik ve kötülük). Taqvânın (iyiliğin) önüne çıkan ve onun ışığını engelleyen her şey (her kötülük) karanlıktır.

Adâleti, hakkı, hakkâniyeti, merhameti görünmez kılan her eylem, karanlıktır. (= zulümdür, zulumâttır.)

“De ki : Hak gelince bâtıl zâil/yok olur.” = ve qul : câe-l haqqu ve zeheqa-l bâtıl. (17/81) ama, hak (hakikat, gerçek) bitürlü gelmiyor ve karanlık (batıl) sona ermiyor. Ama, kuşkusuz (kesinlikle bir gün), hak gelecek ve batıl yok olacak. (o, er ya da geç yok olmaya mahkum). = inne-l bâtıle kâne zehúkâ.” (17/81) Bugün olmasa da yarın. Bizim elimizle olmasa da Hakk’a sadakatle bağlı birilerinin (= sadık erlerin) elleriyle. 

Notu, bir önceki âyete (17/80) götüreyim.

“Rabbim, beni gireceğim yere doğrulukla (= sıdk) girdir; çıkacağım yerden doğrulukla (= sıdk) çıkar ve Katından bir sultan (= yardım, destek, güç) ver!. (= nasib et!.)” Beni bu karanlıktan (aydınlığa, nûra) çıkar. Sen, göklerin ve yerin Nûr’usun. Senin hükmünün geçerli olmadığı yer/yeryüzü karanlık. Senin İsmini anmayan, Seni hatırlamayan (= zikretmeyen) kalp/ler ve akıl/lar karanlık. (= zâlim)!. Beni (= bizi) karanlıklardan nura çıkar, bana (=bize) yardım (salât) et!. “Hüve-llezî yusallî aleyküm ve melâiketühû liyuhriceküm min-ez zulumâti il-en nûr...” (33/43.) Bize karanlığın karanlık olduğunu (nasıl bişey olduğunu!) öğret. Biz, karanlığı (zulmü, vahşeti, dehşeti) görüyoruz ama bilmiyoruz, onu “karanlık odalarımızda” film seyreder gibi seyrediyoruz, gün yüzüne çıkartıp teşhir edemiyoruz, gösteremiyoruz; sadece eğleniyoruz!. Çünkü kalplerimiz karanlık; karanlık, karanlığı göremez ve gösteremez.

Ya Rab!. Bize aydınlık ver; ver ki, karanlıkları aydınlık kılabilelim.

Âmin, Ya Muîn.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM