BİLMENİN İMKÂNI ve TÜRLERİ
Bilmenin bir imkânı varsa, bu imkânın peşine düşülmeli; bilme imkânsız bişeyse, bunu bilmek de bir bilgidir. (Tanrı bilgisi, imkânsız bir bilgidir.)
Her bilgi, aynı (tür) değildir; sözgelimi, bilimsel bilgi ile felsefî bilgi; felsefî bilgi ile yakîn (= imânî) bilgi. Bilimsel bilginin konuları ile, bu konuların araştırma yöntemleri; felsefî bilginin konusu ve yöntemi ile aynı değildir. Bilimsel bilgi, varlığı böler; gözlem ve deneye dayanır; felsefî bilgi, konuları bütünler ve akıl yürütmeye dayanır. Dînî (= yakîn) bilgi ise, Bilen Bir’ine inanmayı = güvenmeyi, dayanmayı (= teslim/müslüman olmayı) gerektirir.
Bilimsel bilgi, (daha çok!) duyularla; felsefî bilgi, akılla; dînî bilgi, kalple (tüm benlikle) elde edilir. Duyular yanıltır; akıl şüphe eder; kalp ‘kalbeder’ ama ona duyular ve akıl destek verirse “inqılâb” eder. Kalbetmeyi, değişme, dönüşme ve zik-zak yapma; inqılâb etmeyi ise, yolu şaşırmadan daha iyiye ulaşmak (= “ kâlû : innâ ilâ rabbinâ munkalibûn.”) 7/125’deki anlamıyla kullandım.
Bilgi mümkün olmaz ve bilgide istikrar olmazsa, “iyi ideasına” (Aristo) ulaşılamaz, biçooook şeye iyi denir ve iyilerde takılıp kalınır; “Kenz-i Mahfî” aranamaz.
Bilgi yolculuğu, “Kenz-i Mahfî” yolculuğudur; sağken ve iradî olarak bu yolun neresinde takılıp kalınmışsa, “orası”, o yolcunun “En İyi’sidir.”, ona göre ceza (cezâ, mükâfatı da kapsar) görür ve “zevk” alır.
Yorumlar
Yorum Gönder