FITRAT ve BÜTÜNLÜK

Fıtrat, bütünlüğün yarılması, (ikiye) bölünmesi. Allah-u A’lem, bu bölünmeden, gök(ler) ve yer, beden ve ruh, dünya ve âhiret, madde ve mânâ oluştu.

Bu yazı, insan bütünlüğü (dolaysıyla da fıtratı) üzerine olacak.

Ben, insanda dualiteyi akla uygun bulmam. Nedir, insandaki dualite?!. Beden ve ruh ikiliği. Beden, insanın zâhiri; ruh da bâtını. Beden ve ruh, birbirlerine sımsıkı bağlı, bağlantılı. Bedende ruhun işaretleri (alâmetleri) var. Beden, dört unsurdan (= anâsır-ı erbâ) mürekkep bir organizma. Beden, sadece toprak/tan değil, onun sadece ölü/cansız = ceset yanı, toprak. Bedende hava da (= nefes) var; ateş de var; su da var. Kan, hem ateş hem su; onunla tüm beden besleniyor, ve kan, bedene kalpten pompalanıyor. Kalp, bedenin en merkezî ve en kritik organı; o düzensiz atar, kriz geçirir veya durursa, ölüm gerçekleşiyor; bütün organlar kalbe bağlı ve kalpten besleniyorlar; kalp de “dışarıdan”!.

İnsan, dışarı ile irtibatını keserse = nefes alıp vermezse, gıda alamazsa, ısınamazsa (güneş, ateş vs.), dışarıda bir yere (toprağa/arza) dayanamazsa, yaşayamaz. İnsanla, “dışarısı” arasında da kopmaz bağlar var.

İnsanı ve içinde yaşadığı hayatı (= insanın dışarısını) ayakta tutan da, El-Hayy-ul Qayyûm Olan Allah’tır.

Gökler ve yer, O Allah tarafından fâtır edilmeseydi, bize burada yaşayacak bir alan bulunmazdı. “Gök ve yer bitişikken Biz onları ayırdık. Suyu da hayat kaynağı kıldık...” (21/30).

Ama,

İnsandaki beden ve ruh ayrılmadı, bitişik; onlar, doğum ânında bitişiyor, ölüm ânında ayrılıyorlar. Biz, yaşarken onları ayıramıyoruz; iradî olarak (= isteyerek) ayırırsak, intihar etmiş oluyoruz ama birileri onları ayırabiliyor = bizleri öldürebiliyor. Bu ölümlerin bir çok sebebi var, ama hepsi de beden üzerinden gerçekleşiyor. Sözgelimi, aşırı kan kaybı ölüme yol açıyor, vs...

...

Bedeni, dıştan bakınca organlar bütünü (= organizma) olarak görürüz, algılıyoruz ama onun çalışması bir mekanizma (gibi). Beden bütünlüğü için her organ birbiriyle yardımlaşıyor. Bazı küçük organ kayıpları ölüme yol açmaz, ama hayatî organ kayıpları ölüm demektir.

Aynen bunun gibi, rûhî (= psikolojik) tarafımızda da bir organizma ve mekanizma var. Bu mekanizma bozulursa, nefes alıp vermemizde, ateşimiz düşmesi veya artmasında, sinir sistemimizde belirtilerini hissediyor ve görüyoruz. Örneğin birine sinirlenmişsek, kalbimiz, kan basıncımız hızlı atıyor; bunu sinirlendiğimiz kişiye belli etmek istiyorsak, en hafif tâbirle “üüfff!” diyoruz. Üüff, normal, ritmik nefesin bozulmasıdır.

...

Eskiden, düşüncenin normal çalışmasına organon deniyordu ve bu terim, mantığa karşılık olarak kullanılıyordu. Organon, Aristo’nun 6 ciltlik Mantık kitabının da adıydı. Kafa (= akıl), mantık kurallarına göre (= mantıklı) çalışmazsa, bozulur ve bu bozukluk bedenin dengesini de bozar.

...

İnsanın maddî ve manevî (= dünya ve âhiret) mutluluğu, beden-ruh dengesini bozmamasına = fıtrata uygun yaşamasına bağlı. Bu denge, beden (= dünya) lehine bozulunca, materyalizme (= kapitalizme ve sosyalizme); ruh lehine bozulunca da idealizme (= spiritüalizme, mistisizme vb.) yöneliniyor ve ölçü kaçıyor. 

...

Belki de (?!) bu “ayrımı” insanın kendisinin yapması isteniyor; “iyiyi-kötüyü” insan(ın kendisi) seçsin, deniyor.

...

Eğer, evrenle bütünlük sağlanacaksa :

Ne o, ne o; hem o, hem o. (= Fuzy mantık)

Ya o, ya o, değil (= Aristo mantığı); her ikisi de; hem o, hem de o.

(Hem dünya hem de âhiret.)

...

Fâtır, biz değiliz, O.

Not : Bu yazı, üzerinde tartışılabilir bir deneme, bir teori; bir “iddia” değil.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM