GÖRME BİÇİMLERİ
Görmenin 3 katmanı vardır.
1) Bilgisel Görme - “Hakkında bilgi sahibi oldum.”
Bu katman, aklı ikna eden katmandır.
Akıl, sebep-sonuçta, düzende, yaratılışta bir “nişan, iz, belirti/işaret/âyet” görür.
Buradaki görme, mantıksal bir görmedir.
Örnek : “Bu kâinat kendi kendine olamaz.”
Akıl :
- Yönü belirler.
- Yanlışı doğrudan ayıran terazidir.
- “Neden” ve “nasıl” sorularını sorar; imanı kör bir kabule dönüşmekten korur.
2) Anlamsal Görme - “Bu düzen, maksatsız olamaz.”
Bu görme (katman), insanın varlık içinde bir niyet ve hikmet sezdiğinde başlayan bir görmedir.
Bu, basîretin görmesidir.
Örnek : “Varlıkta beni çağıran bir anlam var.”
3) Güvenle Görme - “Rabbimin Fiillerini görüyorum.”
Bu, imanın en derin formudur.
İman, kalple yapılan bir görmedir.
Artık kişi “Allah var” demekle kalmaz; hayatında Allah’ın fiillerini de fark eder.
Bu görme artık :
- gözle değil,
- tefekkürle,
- idrakle zamanla biriken bir “iç okuma”yla olur.
İman, gözle değil; yönelişle ve kalple başlayan bir görmedir.
İman “gözün gördüğü bir şey” değildir ama bu görme tarzına benzeyen bir idrak biçimidir.
Nasıl?!.
Basar (fiziksel göz), görüntüyü yakalar.
Basîret (zihnin ve kalbin gözü), anlamı yakalar.
İman, tam da burada devreye girer.
İman, "basîretin yakaladığı anlamın, hakikat karşısında teslim olmasıdır"; yani iman, anlamın hakikate/hakikatle doğru hizalanmasıdır.
Kalp :
İmanın mahalli = “görme”nin gerçekleştiği yerdir.
Akıl bilgiyi toplar; kalp o bilgiyi hakikate dönüştürür.
İrade :
Seçimi yapan merkezdir.
Akıl ve kalbin bildiğini fiile çeviren güçtür.
“İstersem yaparım”ın değil, “doğruyu bildiğim için seçiyorum ve yapıyorum ”un alanıdır.
İman, bu üçlüsünün (Akıl + Kalp + İrade) tevhîdidir.
- Akılsız iman, duygusal bir dalgalanma olur.
- Kalpsiz iman, kuru bilgi olur.
- İradesiz iman, hayata inmeyen bir iddiaya dönüşür.
Görme kalpte olur, ama o görmeye akıl rehberlik eder; irade de gördüğünün gereğini yapar.
İman, “hakikati fark etme görmesi”dir.
İmanı bu tür görme yapan üç şey var :
(A) Fark etme (idrak)
İnsan, varlıkta bir düzen, ölçü, maksat, ahenk, yapı, nedensellik görür.
Bu fark ediş, imanın ilk eşiğidir.
(B) Kabul (tasdik)
Gördüğü o düzenin rastlantı değil, bir kaynağa işaret ettiğini aklı kabul eder.
(C) Güven (itminan)
Kalp, o kaynağın güvenilir olduğuna ikna olur.
(“elâ bi zikrillâhi tetmainnul kulûb” ile paralel)
Bu üçü birleştiğinde ortaya çıkan şey de bir “görme” hâlidir.
İman, artık “delilin değil, görmenin” sonucudur.
Bir insan, aklen, bin delil bilip yine de iman etmeyebilir.
Çünkü delil, bu tür bir görmek değildir; aklî/aklen görmedir.
İman şudur :
Anlam + güven + süreklilik = bir görme hâli.
Tıpkı bir ağaca her gün bakınca, zaman içinde ondaki değişimi “kendiliğinden” görmemiz gibi.
İman da böyledir :
- İlk bakışta görünmeyen,
- Zaman içinde belirginleşen,
- Nihayetinde “kendiliğinden görülen” bir hakikat.
İman, “zamanla oluşan bir görme”dir; bir anda “çakan” bir ışık değildir.
İman :
- nazarla başlar,
- basarla fark edilir,
- basîretle anlamlandırır,
- ferâsetle hayatın akışında Rabb’in fiillerini okur.
Bu nedenle iman, zamanın yoğurduğu bir görmedir.
İman, doğrulayıcı değil, dönüştürücü bir görmedir.
Bilgi, insanı değiştirmeyebilir, ama "bu tür bir görme" değiştirir.
Bir insan, bir şeye “doğru” diyebilir, ama o doğru onun hayatını değiştirmeyebilir.
İman, işte bu dönüşümün adıdır.
O yüzden iman, “yaşamayı, karakteri, bakışı, tutumu” değiştiren bir görmedir.
SON SÖZ, KISA TANIM :
İman nedir?!.
İman :
Hakikati “gözle” değil, “zamanla ve kaple” görmektir.
Bir anda değil, süreç içinde görmedir.
Bilgiyle başlayıp, anlamla derinleşip, güvenle tamamlanan bir görme hâlidir.
Ve bu nedenle iman, kâinatta Allah’ın fiillerini tanıma ve O'na inanma = güvenme "görmesi"dir.
Yorumlar
Yorum Gönder