GÜVEN (= İMAN) BUNALIMI

GÜVEN (İMAN) BUNALIMI

Mü’min ile Müşrik İmanı Arasındaki Derin Fark : Yâsîn 47 Bağlamında Psikolojik, Sosyolojik ve Kelâmî Bir Okuma

1. Giriş : İmanın Krizi = Güvenin Krizi

Kur’ân’da “iman”, öncelikle güvenmek demektir.

Ama bu güven iki farklı biçimde yaşanır :

Müşrik güveni :

Gücü kabul eder ama o güce teslim olmaz; sorumluluğu üstlenmez; sonuca bakıp gerekçeyi Allah’a bağlayarak kendini temize çıkarır. (En‘âm 148; Nahl 35; Zuhruf 20)

Mü’min güveni :

Fiilleri Allah’ın küllî iradesi içine yerleştirir fakat kendi cüz’î iradesinin sorumluluğunu da taşır.

Bu iki yaklaşım arasındaki fark, Yâsîn 47 gibi âyetlerde keskinleşir.

“Allah dileseydi böyle olmazdı” diyen ile, “Allah’ın koyduğu düzende benim de payım var” diyen arasındaki fark.

Bugün dindar insanların bile yaşadığı bunalım tam da buradadır : Kaderi imanın konusu yaparken sorumluluğu unutmak.

2. Âyet Referanslı Kavramsal Çerçeve

2.1. Küllî İrade (Meşîet)

Metafizik zemin, Allah’ın eşyaya olma imkânı vermesi.

“Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.” (İnsan 30)

2.2. Cüz’î İrade (İhtiyâr)

İnsan seçimlerinin alanı.

Sorumluluğu belirleyen mertebe.

Hata şudur :

Müşrikler - ve modern dindarların bir kısmı - sonucu görünce küllî iradeyi bahane olarak öne sürerler.

Kur’ân bunu açıkça reddeder.

“Siz ancak zanna uyuyorsunuz.” (En‘âm 148)

3. Yâsîn 47’nin Anatomisi : Müşrik İmanının Alaycı Mantığı

Âyetin çerçevesi nettir : “Onlara infak edin denildiğinde, inkâr edenler Mü’minlere şöyle der : ‘Allah dileseydi O verir, biz de verirdik. O dilemediyse biz niye verelim?!.’” (Yâsîn 47)

Buradaki mantık üç katlıdır :

3.1. İstihzâ (Alay)

Kâfir Mü’mine şöyle demiş olmaktadır : “Senin Allah’ın bana verdi; sana vermedi. Madem Allah veriyor, o zaman gelsin sana da versin!”

Bu, literal bir kader itirazı değil; sosyal üstünlük taslama + ilahî kudreti kendi lehine delil gösterme karışımıdır.

3.2. Sorumluluktan Kaçış

“Allah dilemediyse biz nasıl verelim?!.”

Yani  “Bu benim cimriliğim değil, Allah’ın takdiri.”

3.3. Geleneğin Kutsanması

Diğer âyetlerde bu söylem desteklenir : “Allah dileseydi ne biz şirk koşardık, ne atalarımız.” (En‘âm 148)

Kısacası müşrik, Allah’ın iradesi ile kendi çıkarını birbirine karıştırır.

4. Somut Yaşam Örnekleri : Bugünün Dünyasında Müşrik Mantığı

4.1. Bugünün Zengini

Büyük iş sahibi biri : “Kardeşim, Allah bana veriyor; demek ki ben hak etmişim. Çalışmayan da kaderine razı olsun.”

Bu tavır, Yâsîn 47’deki müşrik mantığının modern karşılığıdır.

4.2. Bugünün Yoksul Mü’mini

Mü’min içinden şöyle der : “Ben inanıyorum, çabalıyorum; ama rızkım dar. O inanmaz, hatta zulmeder; ama her şey ona veriliyor. Demek ki Allah bunu diledi...”

Bu iç ses, âyetteki müşrik söyleminin tersine dönmüş versiyonudur. Bu da bir tür gizli kaderciliktir.

5. Mü’min ile Müşrik Güveni Arasındaki Esas Fark

5.1. Müşrik güveni

Sonucu görür, nedeni Allah’a bağlar.

Küllî iradeyi bahâne ederek kendini gerçek fail görür ama toplumsal eşitsizlikleri de Allah’a havale eder.

5.2. Mü’min güveni

Sonucu görür, hem küllî iradeyi hem cüz’î iradeyi yerine oturtur. Kendi payına düşen sorumluluğu inkâr etmez.

“Allah adâletle hükmeder, kul ise imtihan alanında sorumludur.” bilinciyle hareket eder.

Zümer 36-37, tam da bu farkı ortaya koyar :

“Allah kime hidayet verirse onu saptıracak yoktur.”

“Allah kuluna kâfi değil midir?!.” Yani, Güven kaynağın Allah olsun; sonucu bahane etme.

6. Modern Mü’minin Yaşadığı Güven (İman) Krizi

6.1. Zengin müşriğe bakınca içte oluşan burukluk

“Ben Mü’minim, neden bana vermedi?!.”

“O inanmıyor ama ona veriyor, mutluluk da rızık da onda.”

Bu duygu çok insanî, fakat Kur’ân’a göre tehlikeli bir kaymadır.

6.2. Psikolojik Mekanizma

Başkasının üstünlüğünü gözlemle.

Sadece küllî iradeyi hatırla.

Kendi çabanı ve insan faktörünü unut.

Sonucu, doğrudan “ilâhî tercih” olarak kodla.

Bunu bir imtihan = deneme olarak görme.

Bu, hem kaderi sahteleştirir hem sorumluluğu buharlaştırır.

6.3. Kur’ân’ın bu mekanizmaya cevabı

“Allah fesadı sevmez.” (Bakara 205)

“Allah zalimleri hidayete erdirmez.” (Saff 10)

“Allah adâleti emreder.” (Nahl 90)

Allah’ın küllî iradesi zulmü değil, imtihanı var eder.

Zulüm, kulun cüz’î iradesinin ürünüdür.

7. İmanın Sosyal Boyutu : Âdalet ve Sorumluluk

Mü’min ile müşrik arasındaki fark, sadece inanç beyanı değildir. Bu fark, rızkı, adâleti, gücü ve sorumluluğu nasıl okuduğumuzda ortaya çıkar.

Müşrik : “Allah öyle istedi.”

Mü’min : “Allah imtihan düzeni kurdu; ben sorumluyum.” der.

Bu fark, toplumun adâlet düzenini de belirler :

Müşrik mantığı → eşitsizliği kutsar.

Mü’min mantığı → sorumluluk, dayanışma ve infak üretir.

Bu yüzden infak salt para dağıtma değil, aynı zamanda imanın sosyal ispatıdır.

8. Sonuç : Krizin Çözümü - Güvenin Doğru Adrese Dönmesi

Sekiz maddelik özet.

1. İman = güven.

2. Müşrik güveni: bahane + çıkar.

3. Mü’min güveni: teslimiyet + sorumluluk.

4. Yâsîn 47: Müşrik istihzasının ibretlik örneği.

5. Modern mü’min de aynı krize düşebilir.

6. Küllî–cüz’î irade ayrımı doğru yapılmalı.

7. Rızık dağılımı ahlâkî sınavdır, ilâhî zulüm değildir.

8. Gerçek iman, sorumluluk bilincini güçlendirir.

Bu metnin ana mesajı şudur :

İman, Allah’ın iradesini bahane ederek sorumluluktan kaçmak değil; Allah’ın iradesine güvenerek sorumluluğu üstlenmektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

İMAN - AMEL İLİŞKİSİ