BİLİNÇ-PERDE İLİŞKİSİ
BİLİNCİN MERHAMETLE KATMANLANDIRILMIŞ İLİŞKİSİ : ÂLEM
(Perde Yıkma/Yakma Değil, Âyet-Okuma Modeli)
1. Giriş
İnsanın hakikate yaklaşma biçimi çoğu zaman “perde” kavramı üzerinden açıklanmıştır: Âlem, ilâhî hakikati örten bir örtüdür; kul ancak perdeler kalktıkça hakikate yaklaşır. Bu okuma, uzun geleneklerde güçlü bir metafor işlevi görse de, birçok sorunu da beraberinde taşır. Çünkü perde; “gizleyen”, “engelleyen”, “kapatan” gibi anlamlar içerir. Bu ise, ister istemez, iki risk doğurur.
(1) İlâhî hakikatin kendi kendini gizlediği izlenimi;
(2) Âlemin hakikatten uzaklaştırıcı bir karanlık olduğu fikrini.
Bu makalede, bu iki riski de aşan yeni bir okuma öneriliyor.
Ontolojik düzeyde perde yoktur; ontolojik düzey âyettir. (işarettir, izdir, izafi tecellîdir.) Perdeyi üreten şey ise varlığın ontik konumu değil, bilinç kapasitesidir.
Bu model, hem klasik tasavvuftaki tecellî teorisiyle hem de modern bilinç kavrayışlarıyla uyumludur; fakat panteizm ve panenteizmin ontolojik kaymalarına düşmez.
2. Tekyîf : Tecellînin Bilince Göre Ayarlanması
Burada “tekyîf”, ilâhî tecellînin varlığa, özellikle şuur sahibi varlığa, onun taşıyabileceği ölçüde ve merhamet gereğince ‘ayarlanması’ anlamında kullanılıyor.
Kök olarak keyfiyetten gelen bu kavram, şunu ifade eder :
- Verici (Hak) mutlak Nûr ile tecellî eder.
- Alıcı (insan bilinci) sınırlı kapasite ile bu tecellîyi alır.
- Alıcının kapasitesi düşükse, tam tecellî “yakıcı” olur; bu yüzden bu tecellî alıcının kapasitesine göre ayarlanır.
- Bu “ayarlama”, hakikatin gizlenmesi değil, tam aksine rahmetin işleyişidir.
Yani, perde, Hak’tan gelen bir engelleme değil, bilincin tecellîyi taşıyamama noktasıdır.
3. Üç Tecellî Düzeyi
1) Ontolojik Tecellî (Mutlak Nûr)
Bu düzeyde hiçbir eksilme, kararma, kesinti yoktur.
Hak, mutlak Nûr olarak, “varlık” dediğimiz her şeyin temeli ve hakikati olarak tecellî eder.
Bu düzeyde hiçbir perde tasavvur edilemez; “perde” kavramının anlamı burada çöker.
2) Âlem Tecellîsi (Âyet Düzeyi)
Âlem, mutlak Nûrun eksilmiş hâli değil, izafi tecellîsidir.
Nûrun gölgeye dönüşmesi, Hak’taki bir “kesilme” yüzünden değil; izafi varlıkların kendi sınırlı kabiliyetleri sebebiyledir.
Bu düzeyde her şey, birer “âyet”, “işaret”, “iz”dir.
Âlem, ontolojik perde değildir; ama yanlış okunduğunda psikolojik ve bilişsel perde hâline gelir.
3) Bilinç Tecellîsi (Tekyîfin gerçekleştiği düzey)
İnsanın bilinci, aldığı ilâhî tecellîyi kendi kapasitesine göre şekillendirir.
Aldığı ışık hep aynıdır; fakat bilinç onu kaldırabildiği kadar yansıtır.
Bu nedenle, perde bilinçte doğar; âlemde değil.
4. Perde-Âyet Ayrımı : Modelin Merkezi
Bu modelde çok kritik ayrım şudur :
Ontolojik olarak varlığın kendisinde perde yoktur; her şey âyettir.
Bilişsel olarak şuurun algısı perdedir; bu da bilincin kapasitesinden doğar.
Bu fark, bütün metafizik okumayı kökten değiştirir.
- Hak gizlemez; bilinç göremez.
- Âlem karartmaz; bilinç ışığı taşıyamaz.
- Âlem engel değildir; yanlış okuma engeldir.
- Hakikate uzanan yol, perde kaldırmaktan veya yakmaktan değil, kapasite artırmaktan geçer.
Bu nedenle klasik “hicâb” (örtü/perde) kavramı bu modelde bilinçteki yetersiz anlamlandırma kapasitesidir; ontolojik bir engel değildir.
5. İlâh-Âlem İlişkisi : Vahdetler ve Pan(en)teizmler Açısından Sonuçlar
Vahdet-i Vücûd
Bu modele en yakın olan yine Vahdet-i Vücûd’dur; ancak bu model şunu açıkça belirler : Varlık birliği, ontolojik gölge-ışık ilişkisi değildir; bilinçteki izafi algılanış farklarından doğar. Bu, Arabî’nin “leys el-vücûd illâ Vücûd/uh” sözünün anlamıyla uyumludur; fakat pantheist/panteist yoruma kapı aralamaz.
Panteizm
Bu model panteizmi tamamen dışlar. Çünkü âlem Hak’ın kendisi değildir; Hak’tan bağımsız bir varlık da değildir; O’nun izafi tecellîsidir.
Panteizmin, “varlık = Tanrı” denklemi burada/bu modelde hiçbir düzeyde mümkün değildir.
Panenteizm
Panenteizm genellikle âlemi “Tanrı’nın içinde ama Tanrı’dan farklı” olarak görür ve çoğu zaman âlemi “daha düşük bir gerçeklik katmanı” şeklinde düşünür.
Bu modeldeyse âlem, Tanrı’nın bir parçası değildir; fakat Tanrı’nın tecellîsine bütünüyle bağımlıdır. Aradaki ilişki, “içerme-içerilme” değil, tecellîyi şuurla alımlama ilişkisidir.
Bu makaledeki model, panenteizmle temas eder ama onun ontolojik çerçevesini aşar.
6. Merhamet ve Tecellî : Hakikatin Gizlenmesi Değil Rahmetle Ayarlanması
Modelin en güçlü yanı burasıdır.
Hakikatin gizlenmesi, perdedir.
Hakikatin ayarlanması, rahmettir.
Eğer Hakikat bir anda ve tam tecellî etseydi :
- sınırlı bilinç bunu taşıyamaz,
- idrak yanar,
- denge/düzen bozulurdu.
Bu yüzden tecellî sürekli olarak merhamet ile tekyîf edilir.
Bu, âlemin neden katmanlı algılandığını, bilincin neden aşama aşama olgunlaştığını ve hakikatin neden bir anda “açılmadığını” açıklayan en güçlü çerçevedir.
7. Sonuç
Bu okumaya göre :
- Ontolojik perde yoktur.
- Âlem eksilmiş hakikat değil, izafi tecellîdir.
- Perde bilincin kapasitesinden doğar.
- Hak gizlemez; bilinç göremez.
- Tecellî merhametle tekyîf edilir.
- Bu model panteizmi de panenteizmi de aşar.
- Tevhîd, ancak bilincin taşıdığı nûr ile gölgesini ortadan kaldırmasıyla gerçekleşir.
- Gölgenin hakikati karanlık değil, kapasitesizliktir.
Bu nedenle Tevhîd, perdeleri kaldırmak değil, bilinci yükseltmektir.
Yorumlar
Yorum Gönder