KAN...

Damarlarımızda dolaşan hayatî sıvı, can.

İnan!, anlamında, kanmaktan emir.

Bir de aldatmak anlamındaki kan-dırmak var.

Bence, üç anlamın birbiri ile ilişkisi var. Kanlı-canlı olanlar, kanar (= inanır) ve kandırır (= aldatır).

‘Öyle bir susamıştım ki, bu su, beni kandırdı, artık suya kandım.’ Bu cümledeki ilk kanmak (= kandırdı), doyurdu, yeterli geldi, ihtiyacımı giderdi; ikinci kanmak (= kandım), artık başka su istemiyorum, su ihtiyacımı (“şimdilik”) giderdim, anlamında.

Su (veya başka şeyler), bizi geçici olarak “kan-dırıyor”! olabilir mi?!.

Acaba, inanmak da böyle bişey mi?!. İman/inanç da, insanı (“o ân için”) doyuruyor (“kandırıyor”!) ve bir daha ‘acıkana veya susayana’ kadar ona ihtiyacımız olmuyor mu?!.

Bugünün insanı, bir çocuk gibi çook basit şeylerle (= oyuncaklarla) kaldırılıyor (= çok basit/ucuz şeylere kanıyor). Akıllı adamları, bu oyuncaklar kandırmaz. Veya çook kısa bir süreliğine kandırır, sonra, aklını başına getirir, getirmelidir. Bu oyuncaklar, aptallara (burada ahmaklar anlamında kullanılmıştır) tuzlu su gibi gelir; içtikçe (oyalandıkça, oynadıkça) susarlar (kendilerinden geçerler) ve “kandıklarını”! zannederler. “ve men yeağşü an zikri-r rahmân-i nuğayyiz lehû şeytânen, fe hüve lehû karîn.” (43/36)

...

Dilimizde kanla ilgili bir çok deyim var : Kan ağlamak. Kan kusmak. Kan gölüne çevirmek. Kan tutmak. Kanı bozuk. Kan akıtmak. Kan dökmek. Kan gütmek...

Kan, hem hayatın hem de şiddetin ve kinin merkezî terimi. Kan vererek can/hayat verir; kan dökerek hayat/can alırız; Habil ve Kabil gibi aynı kandan olsak bile!.

...

Gazze’de bir senedir oluk oluk kan akıyor, kan dökülüyor. Sizce bu kanlar, kime kan veya can oluyor?!. Bu kanları verenler, kime kan/can veriyorlar?!. Toprağa mı?!. Öncelikle kendilerine. “Allah için öldürülenleri ölü sanmayın, onlar diridir, siz bilmezsiniz.” (2/154) İkinci olarak, kana (cana = imana) ihtiyacı olanlara kan/can (iman) veriyorlar. = Bizim gibi “kansızlara”! (= imansızlara!) kan (= iman) vermeye çalışıyorlar. Ve bize : “Kalkın, canlanın, kanlanın da bu savaşa siz de katılın; aksi hâlde yarın bu kansızlar (= vicdansızlar) sizi de onursuz bir yaşamla kandırır ve yavaş yavaş kanınıza girerler, sizi de zehirlerler; zombilere dönersiniz. Haksız yere onun-bunun kanını döken, o kan dökücüler gibi olursunuz. En sonunda da kendiniz, kendi kanınızı dökersiniz. = Öyle duygusuz bir hâle gelirsiniz ki, yaşıyor muyum diye oranıza-buranıza jilet atmaya başlarsınız.” diyorlar.

...

Eğer, kişinin gözünü kan bürümemiş ve sahte ilâhlara kanmamışsa (= kişisel kin ve nefretle dolmamış ve aldanmamış/kan-dırılmamışsa) ve kutsal bir dava/amaç uğruna kendi kanını/canını seve seve, gözünü kırpmadan verebiliyorsa (= fedâ edebiliyorsa), kesinlikle bizleri kandırmıyor, tam tersine inandırıyordur.

Ama inanan nerede?!. Modern eğitim sistemiyle inanmayı, kanmak veya kandırılmak olarak öğrenen bu zihinlere, mucizelerin bile faydası olmuyor, olmaz, olmayacak gibi de görünüyor.

Onları ancak kıyamet paklayacak!.

...

Kanın, ırkçılıkla uzaktan-yakından hiçbir alâkası yoktur. Haksız yere kanı dökülenin, ırkı (milliyeti) ve dini sorulmaz; ona kayıtsız-şartsız yardım edilir. Ama bizler hâlâ kan dökücülerin mallarını kullanarak, onlarla ticareti sürdürerek (Mersin limanından Hayfa limanına gemiler göndererek) onlara yardım etmeye devam ediyoruz. 

“Kanı”mız (= imanımız) mı bozulmuş; yoksa, sahiden kandırılıyor muyuz?!.

Bilemedim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK