UZAK & YAKIN

Elimizde bir ölçüm âleti yoksa, mesafeyi gözümüz ölçer. Gözümüz, uzaktaki şeyleri küçük; yakındaki şeyleri büyük görür. Pekiî, yakınımızdaki şeyler küçükse, hele de görülemeyecek kadar küçüklerse, mikroskop (mercek) kullanırız, değil mi?!.

Kritik ve can alıcı soruyu soruyorum. Tanrı, bize uzaksa, O’nu da “küçük” görür müyüz?!. Düzeltiyorum. Tanrı’yı büyük görüyorsak = “Allah-u Ekber” diyorsak, O’nun büyüklüğü, bize olan yakınlığından mıdır?!.

Elinizi gözünüze iyice yaklaştırın, iyice, iyice. Elinizi göremeyeceksiniz. Çook yakın olanlar, (gözle/baş gözüyle) görünmüyor ama varlıkları biliniyor. 

Tanrı’yı kendimize uzak görürsek = O’nu, kalbimizde, bize şahdamarımızdan daha yakın değil de, uzakta biyerde, meselâ gökte tasavvur edersek, “Allah-u Ekber” sözümüzün anlamı kalır mı?!. “Mesafeyi” iyi ayarlayamazsak = O’nun bize görülebilir bir uzaklıkta olduğunu düşünürsek, bu sefer de O’nu “şeyleştiririz”!.

O, bize çoook yakın.

“Sübhanallah” dememiz, O’nu tenzih etmemiz, tertemiz görmemizdir. O’nu “uzağa atmamız”! değil, aksine çoook yakın bilmemiz, çoook yakın görmemizdir.

Bunu, kalp gözü görenler anlar/mış (= görür/müş); öyle diyorlar. Ben, postacıyım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM