ŞİFÂ

Bedenî ve fikrî (= ruhî) hastalıklarımız için aradığımız şey şifâ. Şey, diyorum çünkü, hasta olup da iyileşmeyenler ve hasta iyileştirmeyi bilmeyenler = “hekim” (doktor değil) olmayanlar, şifâyı bilemezler. Doktor, bedenin herhangi bir fizikî alanında (göz, kbb, kalp, vs.) uzman olan insandır; hekim/hâkim ise, tüm bedeni ruhundan koparmadan bilir. Bundan dolayı, onun (= hekimin) dokunuşu da, konuşuşu da, bakışı da şifâdır. = Onun ellerinde olduğu kadar, dilinde ve gözünde de şifâ vardır. O, ‘eskilerin büyücüleri = şifâcıları, kâhinleri, hikâye/masal anlatıcıları’! gibidir.

Hekim, el (= dokunuş) kadar dilin (= sözün/söyleyişin) de; dil kadar bakışın (?!) da şifâlı olduğunu bilen; doktor ise, tahlillere göre karar veren ve hastayı bir “müşteri” olarak gören adamdır.

‘Modern hekimliği’ küçümsüyor değilim. Modern tıp eğitimi de modernizmden (= kapitalizmden) nasibini aldı. Modern tıbbın hasta insana (hastaya) yaklaşımı, şirket yaklaşımıdır; modern hastaneler, modern şirketlerdir. Bu durum, yadsınamaz bir vakıâdır; neredeyse bundan kaçış/çıkış da yoktur!. Çıkış/çare, doktorun (= hekimin?!) hastaları ile kuracağı bireysel ilişkilerde yatıyor. Modern tâbirle, doktorun/hekimin empati kurması = hastanın hâlini anlaması gerekiyor. Hasta öyküsünün alınması, bunun için bir başlangıç olabilir. Bu, psikiyatrik hastalar için zaten çook elzem, olmazsa olmazdır.

Modern bilim, dolayısıyla modern tıp, ruhu yok saydığı için, bedenden çıkıp ruha (psikoza) ulaşamıyor; onu (= ruhu) geçmişte (yaşanmış ama unutulmuş olaylarda) arıyor ve ona bilinç altı (Freud) diyor. Kişilik bozukluğu, bir beden bozukluğu değil, bir davranış bozukluğudur. Davranış da algı, bilgi ve duygu ile ilgilidir. Çarpık algı, bilgi ve duygu, çarpık davranış (kişilik bozukluğu) demektir.

...

Şirk, basbayağı bir çarpık algı, çarpık bilgi ve çarpık duygu durumudur; modern psikiyatri bunu böyle görmese de şirk, bir kişilik bozukluğudur. Bilinç altına inin!, arketipleri görün!, bunu da net görecek, net anlayacaksınız!.

Tüm manevî hastalıkların temelinde şirk vardır. Temel bozuk olursa, yapı da bozuk olur. Bunun belirtileri de kişilik veya davranış bozukluğu olarak ortaya çıkar.

“Onların kalplerinde maraz (hastalık) vardır...” (2/10 ve daha bir çok âyet) Bu hastalık, nifak, haset, kin, nefret, şiddet, vb. olarak tezahür eder.

Çağ, hasta. Kapitalizm, hastalık (= şirk) üretiyor. Buna rağmen, hâlâ, ‘eğitim sistemimiz = okullarımız’, bu küresel sisteme eleman yetiştirmekle meşguller. Dînî kurumlarımız (= Diyanet, İHL, İlâhiyat) da bu küresel sisteme entegreler. Hastaneler ve hapishaneler, sistemin “hasta” ettiği kişileri “tedâvî” etmekle meşguller. (Sisteme göre, hapishanelerdekiler de ıslah/tedavî için oradalar.) İbâdethâneler, sistemle uyumlu, işinde-gücünde ve ‘salla başı, al maaşı’ anlayışına sahip tipler yetiştiriyorlar. (Dikkat!. Baş sallama iki şekilde yapılır : 1. Evet. 2. Seninle görüşeceğiz!. Sistemle entegre din, 1. şıkkı benimser.)

Konu dağıldı mı, ne!?. Yok. Toparlıyorum. Maddî ve manevî (= fikrî/ruhî) hastalıklarımız artıyor. Bunun en temelinde şirk var. Müşrik, menfaati için her türlü hileyi yapar : Gıdaları, havayı, suyu, toprağı bozar/kirletir (bunlar da hastalık üretir); çünkü onda Allah korkusu, hesap bilinci yoktur; insanı “araç”! olarak görür ve onu kullanır.

Şifâ : Kur’ân’dır, Kur’ân’ın öğrettiği, şirkten uzak tevhîdî bir hayattır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK