KİFÂYET ve/veya ÖZGÜRLÜĞE MAHKÛMİYET
Kifâyet : Yeterlilik. Bir işi yapabilme (= e-bilme, İngilizcedeki can), performans becerisi.
Dünün modern toplumu, ‘malı-meli’ (= must), disiplin, emir ve zorlama toplumuydu. Bugünün post-modern toplumu ise, beceri ve kâbiliyet (= can) toplumudur.
Post-modern toplumda hiçbir şey, sana, bana, kimseye yasak değil; her şeyi yapabiliriz ama bu/o şeyi/işi yapmaya kâbiliyetli (= yetenekli, kâfî, donanımlı) değiliz!.
Okullar bize, bu beceri ve kâbiliyeti öğretmeye çalışıyorlar ama öğrenme, “yapma” (= beceri ve kâbiliyet) demek değildir.
Modern toplumda, insana “dışardan” (= aileden, toplumdan, devletten, vb.) bir baskı vardı; post-modern toplumda, insana “dışardan” bir zorlama/baskı yok; bu baskı, insanın kendi içinden. İçerdeki bu baskı da post-modern insanı bunalıma veya depresyona sokuyor.
Herkes yapabiliyorsa, ben de yaparım ama yapamıyorum!. Oysa, herkes yapamıyor; yapabilenlere o imkânlar ve o fırsatlar sunuluyor/veriliyor.
Post-modern insan için ‘dış şartlar’ (= imkânlar, fırsatlar) gizlenir ve ona : başarısızlığının sebebi sende/sensin, kendinsin!, denir. Bu toplumda bütün suçlu bireydir, bireyselleştirilmiş (= yalnızlaştırılmış, köşeye sıkıştırılmış) insandır. Ve insan, bu (büyük) yükü tek başına çekemez, çekemiyor; bunalıma ve depresyona düşüyor.
Bu toplumda, becerikli veya kâbiliyetli insan da mutlu değildir; onu mutsuzluğa iten, mutsuz eden de, neden ve niçin sorularına cevap verememesidir. Adam, çook becerikli veya çook kâbiliyetli, tuttuğunu koparıyor, çook para kazanıyor ama mutsuz, intihar ediyor. Çünkü, anlamdan yoksun. Ölümün her şeyi yok edeceğine inanıyor.
Özgürüz = hürüz, istediğimizi yapabiliriz ama, yine de birilerinin dediğini yapmaya mecburuz. Çünkü, o birileri bizi, özgürlüğe mahkum! ediyor.
Özgürlüğe mahkûmiyet, post-modern ve dînî bir durumdur; aslına bakılırsa, çook da ciddî bir paradoks ve çook da derin bir çıkmazdır.
Pekiî, bu durumun yeterlilikle ne ilgisi vardır?!.
İnsanoğlu, kendi kendine yeterli bir varlık olmadığını, kısmen başka insanlara, mutlak olarak da Tanrı’ya muhtaç bir varlık olduğunu anlamadığı sürece, var; ama insan, insanlara olan kısmî muhtaçlığını aşabilir; Tanrı’ya olan mutlak muhtaçlığını aşamaz. Ayrıca, insanlar bu muhtaçlığı istismar edip, onları kendilerine daha çok bağlı/bağımlı hâle getirirlerken; Tanrı, Kendisine muhtaç olduğumuzu bildikçe ve O’nu dinledikçe bizi rahatlatır.
“eleyse-llah-u bi kâfin abdeH/û...” = Allah kuluna yetmez mi?!. = kâfî değil mi?!. Seni ondan başkaları ile (= sahte, asılsız ilâhlarla) korkutuyorlar... (39/36)
Korkma!. Allah’a muhtaç (= yetersiz) olduğunu bil! ve neye muhtaçsan (= ne istiyorsan) O’ndan iste!. O, sana “cevap” verecektir; yeter ki sen samimî (= ihlâslı/taqvâlı) ol!. Sendeki mevcut gücü zaten O verdi, taqviye gücü de verir.
Sizce, dinin özgürlüğe mahkûmiyeti ile, post-modernitenin özgürlüğe mahkûmiyeti aynı mıdır?!.
İlki, toparlar; ikincisi parçalar.
Yorumlar
Yorum Gönder