ÖTEKİ

Öteki ya da Başkası. Ben olmayan ama benim muhatabım olan veya muhatabım olması muhtemel olan. Sen. O. Siz ve Onlar. Biz’de : Ben de Ötekiyim, ya da Ötekiler de Ben’im gibi, bana benzer Ben’ler. Öteki (Başkası), Ben’im dışımdaki herkes. Sen : şu ân Ben’im muhatabım olan Öteki; O da : şu ân Ben’im muhatabım olmayan Öteki. Siz ve Onlar da bunların ikinci ve üçüncü derece çoğulları. Biz : Ben’im devamlı muhatap olduğum ve anlaştığım, kendime benzettiğim Ötekiler.

Öteki veya Ötekiler yoksa, Ben, Ben olamam; Ben, kendimi kuramam. İnsan, tek başına yaşayamaz. İnsan, insana (aileye, dosta, arkadaşa, vb.) her zaman muhtaçtır.

İnsan, kendine bir muhatap arar; kimseyi bulamazsa; kendi, kendine muhatap olur, kendini arar; kendi kendiyle konuşur; kendine : ‘sen’, der.

...

Düşünüyorum, öyleyse varım. (= Cogito. Descartes.)

Bendeki o şey (= conatus), beni var kılıyor. (Spinoza)

Varlığı fark ediyorum, ve varım. (Heiddegger)

Sorumluluk alıyorum, varım. (Levinas)

İlk iki filozof Ben’in; üçüncü ve dördüncü, bilinçli veya sorumlu Ben’in peşindeler. Bilinçlilik ve sorumluluk, Öteki olmadan olmaz. Bilmek, kendini bilmek kadar, Ötekini de bilmek; sorumlu olmak, kendine karşı sorumlu olmak kadar, Ötekine karşı da sorumlu olmaktır.

Kendini bilen, sorumluluğunu da bilir ama, kime, ne kadar sorumlu olacağını bilemeyebilir.

Kendime, aileme (= ana-babama, çocuklarıma), akrabalarıma, komşularıma, milletime, devletime karşı sorumluyum. Pekiî, bütün bu sorumluluklarım birbirleriyle çatışırlarsa!. Çocuklarım (dan biri) Benimle anlaşamazsa; Ben, onlarla (komşularımla, devlet/im/le) anlaşamazsam!... Bizi kim anlaştıracak?!. Âdil, tarafsız bir hakem, hâkim bulmalıyız, değil mi?!. İşte bu âdil ve tarafsız bir hakem, hâkim arayışı da, bir Öteki arayışıdır.

Ve bu Öteki de Tanrı’dır.

Tanrı da Bizi (Beni, Seni, hepimizi) muhatap alır; Ben, der; Siz, der; Onlar, der; Ben, senin Rabbinim = “innî Ene Rabbük...” (20/12) Biz de Ona : Sen, bizim Rabbimiz,  Mevlâmız, Velîmizsin = “Ente Rabbî. Rabbenâ. Ente Mevlânâ” (2/286) deriz.

O’nunla “Sen’li-Ben’li”! konuşuruz!. Biz, O’nun Ötekisi; O da, bizim Ötekimizdir.

Ama, öteki ötekilerle konuştuğumuz gibi O’nunla konuşmayız, konuşmamalıyız. O’na Sen derken “bihoş” olmalıyız!. O bize (bana) sen derken (= Ke. Rabbike, yu’tıke, mâ veddeake, sadruke gibi. Bknz. Duhâ ve Hicr, 97.) O’ndan “hoşnut” kalmalıyız.

Hâlıs-ı kelâm, her şeyden ve herkesten önce, bizi yaratan = var kılan/var eden (= varlığa çıkaran), bize düşünme (= varlığı bilme) ve yaşama (= varlıkta kalma) imkânı veren, bizi biz kılan ve bizi Kendine muhatap kılan Rabbimize karşı sorumlu = taqvâlı olmalı ve O’na duyduğumuz bu sorumluluk da bizi O’nun yarattıklarına karşı sorumlu davranmaya sevk etmeli. Yaratılanı sevelim, Yaratan’dan ötürü. Yaradan’ı seveni sevelim; sevmeyeni sevmeyelim. Allah için sevelim, Allah için buğz edelim. (Buğz : Düşmanlık. Kin. Nefret.) Allah (= İslâm) düşmanlarını düşman; Allah (= İslâm) dostlarını dost bilelim. 

Ötekilerin hepsi bana/bize dost değil, düşman da değil. Kişi, dostunu da düşmanı da (= muhatabını) kendine (= kendi Ben’ine, Ben’inin durumuna) göre belirler, Ben’ini de Tanrı’sına göre.

Ben’ini tanrılaştıranlar ise, kendilerini dev gibi, kendileri dışındaki herkesi (= her ötekiyi) de böcek gibi görürler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK