TARİH NEDİR?!.

İnsanlığın (= devletlerin, milletlerin ve insanların) başından geçen/geçmiş olayları zaman ve yer göstererek anlatan disiplin, tarih. 

Tarih, “yazılır”!. Tarih yazma, aynı zamanda tarih yapmadır, ama bu yapma/yazma, esas/asıl tarihi yapanları = tarihin asıl aktörlerini değil, sonrakileri/bizleri, yazılan tarihi okuyanları ilgilendirir. Tarihi kim yazar?!. Bu soru, iki şekilde cevaplandırılabilir : 1) Objektif = tarafsız tarih yazıcıları. Bunlar tarihi, tarihten ders almak (geçmişte yaşanan aynı hataları yapmamak; geçmiş iyiyse/işe yararsa, örnek almak) için yazarlar.  2) Tarihi kendi amaçları için kullanmak isteyenler de kendi çıkarlarına uygun bir tarih yazarlar. Bunlar, (her şeyi olduğu gibi) tarihi de kullanırlar. 

Öyleyse, bir yaşanan/olmuş-bitmiş tarih; bir de yazılmış, kullanılan/okunan tarih vardır. Geçmişte yaşananlar = tarih (tarih, geçmişte yaşanan olaylardır), sonraki nesillerin “kullanması”! (= ders/ibret alması) için yazılır. İşte bu “kullanım”, birileri tarafından istismar edilir; bu durum, yukardaki 2. kategoriye girer.

Tarihi yapanlar, (bugünkü) tarih kitaplarını/yazarlarını okuyabilselerdi, büyük ihtimalle biçoğunun yüzüne tükürürlerdi!.

Bakın yakın tarihe!. O tarihe tanık olanlar ne, yazılan kitaplar (= tarihçiler) ne söylüyor?!. Benim çocukluğum ihtiyarlar (Gaziler, yaşlılar) arasında geçti. Onlara, bana ilkokulda öğretilen/okutulan tarihi okuduğumda “hayretle”! dinliyorlardı.

Yazılan tarih, masa başında yazılmıştır ve bir çook olay tarihten = bizlerden gizlenmiştir, saklanmıştır veya çarpıtılmıştır.

Yeni bir ulus yaratmak kolay değildir.

Tarih, tarih felsefesi (= tarih bilinci) olmadan okunmamalıdır. Şahin UÇAR’a, Hallett Carr’a ve dürüst/ahlâklı/objektif tarihçilere selâm olsun. 

Tarih, maymuncuk (âleti) gibidir; her kapıyı açar. Eve (= insanların zihnine) giren, o eve yeni bir şey = fikir/düşünce de (= emanet aldığı bir eşyayı da) koyabilir, o evden bir eşyayı da (fikri de) çalabilir veya evin sahibini/n zihnini öldürerek o eve/o zihne el koyabilir.

Yeni bir ulus yaratmak üzere yazılmış bütün tarih kitapları, bütün müfredatlar,  yeni nesillere/zihinlere zihniyet/şekil verme ve onlara eskileri “öcü, gerici, yobaz” gösterme projeleridir.

Eski (= eskiler) iyi midir?!. Bunu bilmek için eskinin doğru bilinmesi şarttır. Eski (= eskiler) en azından eskidir/eskimiştir ama eski olmadan yeninin kıymeti bilinmez. Eski = tarih, aynı zamanda “köktür”!; mazîsiz âtî olmaz. Âtî’in mastarı etâ’dır. = gelmektir. Gelen, gelecektir; gelecek, gelendir. Gelen, gelene eklenir, şimdide yaşanan (= tarih, gelen-ek) olur. Gelecek de elbet bir gün gelecektir ve tarih olacaktır. Şimdi/şu ân, tarihi (= geçmişi) ve geleceği (= âtîyi) birbirine bağlar. Zaman, debisi yüksek bir nehir gibi kesintisiz akar; akarken bizleri de sürükler.

Aslında hayat, zamanın içindeki bir yolculuktur. Farklı olan/görünen, bu yolculuğun duraklarıdır; bu yolculukta kimi ileriden/önden, kimi geriden/arkadan yürür.

‘Bizim bildiğimiz anlamda’! hiçbir şey tarih olmaz; (zaman gibi, su gibi) her şey akar; herkes, eninde-sonunda varacağı yere varır.

Tarih, önden gidenlerin bize bıraktığı uyarı veya işaretlerdir ama bazı hainler, o işaretlerle de oynarlar.

Tanrı’nın Kitâb’larını tahrif edenler, insanların bıraktığı işaretleri (= kitapları) tahrif etmezler mi?!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK