VEKİL ve DOST

Vekil, işimizi görmek üzere, o işte bizi temsil etsin diye vekâlet verdiğimiz kişi; dost (= mevlâ), bizi samimiyetle seven ve bize güven veren kişi.

Çoğu işimizde birilerini vekil tayin ederiz. Bir derneğe, bir örgüte, bir millete üye oluruz; oralara başkan, milletvekili tayin eder/seçer ve onlar, oralarda bizim haklarımızı korusun isteriz. 

Vekil tayin ettiğimiz kişiye güveniriz ve onu dost biliriz ama çoğu zaman tayin ettiğimiz vekiller bizim haklarımızı “tam olarak” korumazlar, koruyamazlar.

Biyerlere sendika başkanı, milletvekili olarak seçtiğimiz kişiler bizden çook daha fazla haklara sahiptirler. Sözgelimi bir işçi ortalama 30-40.000 TL maaş alırken; bir sendika başkanı 60-70.000, bir milletvekili 100-150.000 TL maaş alır; vekillerin sosyal hakları da bizden çook daha iyidir.

Bizim hakkımızı korusun diye vekâlet verdiğimiz insanlar, önce kendi haklarını korurlar; sonra da göstermelik olarak bizim haklarımızı ‘koruyormuş gibi’! yaparlar ve konuşurlar.

Bunları niye yazdım?!.

Son asgarî ücret zammında Türk-İş Başkanının açıklamasından dolayı. Vekâletini aldığı milletin (= üyelerinin) karşısında “biz, asgarî ücret 18.000 TL olsun ve yılda iki kez görüşme yapılsın.” dediği için. Orada sayın başkanın açıklamaları ve yüz ifadesi “sahte bir memnuniyetsizliği” ifâde ediyordu. Memnun değilsen, niye oradasın, bu işin başka bir yolu ve yaptırımı yok mu?!...

Seçtiğimiz vekiller, bizim gibi bir hayat mı yaşıyor, bizim yaşadığımız evlere benzer evlerde mi oturuyorlar, bizim bindiğimiz arabalara mı biniyorlar, bizim yediklerimizi mi yiyorlar, bizim giydiklerimizi mi giyiyorlar?!...

Hayır.

Vekil ile müvekkil arasında çook ciddî uçurumlar var, olmamalı; olursa, bu iş ontolojik farka kadar gider; bu da ast-üst (= âmir-memur, efendi/rab-köle/abd) ilişkisine döner, döndü, dönüyor.

İş buralara kadar gelecek idiyse, ben niye GERÇEK RABBİM, GERÇEK DOSTUM/MEVLÂM ve GERÇEK VEKİLİM (= TEVEKKÜL)! dururken benim gibi adamları kendime vekil tayin edeyim?!.

“O ne güzel Mevlâ, ne güzel Vekîl, ne güzel Yardımcı. = Hasbünellahu ve ni’mel Vekîl ve ni’mel Mevlâ ve ni’men Nasîr.” O’nun dışındaki vekiller, O’na inanmıyor, O’nu Vekil, Mevlâ ve Yardımcı görmüyorlarsa, gerçek manada vekillik yapamazlar, yapamıyorlar, hak-hukuk koruyamazlar, koruyamıyorlar ve müvekkillerini (= milleti) kandırıyorlar.

Sanırım sizler de bu durumu çok rahat ve çok net görebiliyorsunuz.

Dışarıdan bir yabancı Efendimizi görmeye geldiğinde, “hanginiz Muhammed?!.” diye sorarmış!. Efendimiz, ashabından farklı giyinmez, farklı şeyleri yemez-içmez, farklı bir hayat yaşamazmış; hatta onlardan daha ‘fakirce’! bir hayatı tercih edermiş.

Yönetim sorumluluğu çoook ağır bir sorumluluk; milyonlarca kişinin hakkı söz konusu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET