EŞİTLİK

Eşitlik, eş-it olma durumu. İki veya ikiden çok şeyin, sosyolojik ve siyasal anlamda insanların, birbirleri ile nicelik ve nitelik olarak aynı (= benzer) olması.

Bir binada bütün tuğlalar bile aynı = eşit değil; o tuğlalar, binada yerlerini almadan (belki?!) eşitler ama duvar ustası onları örerken bazılarını kırıyor, küçültüyor...

İnsanlar arasında eşitlik, hiç mümkün değil. Niceliksel olarak, kimi uzun boylu, kimi kısa; kimi erkek, kimi kadın; kimi zengin, kimi fakir, ilâ ahir... niteliksel olarak da durum aynı. Kimi akıllı (= âlim, bilgili), kimi akılsız (= câhil); kimi kanaatkâr, kimi açgözlü; kimi güleryüzlü, kimi somurtkan, ilâ ahir...

Bu farklılıkları ancak ve ancak “bir üst değer” eşitler, eşitleyebilir. Bu, somut, ortak bir menfaat de olabilir, ortak vatan/yurt gibi; soyut bir değer de olabilir, aynı kültür, aynı dil, aynı din gibi.

Burada da “değerler hiyerarşisi” devreye girer; insanlar ya ara değerlerde ya da “en üst değerde” eşitlenirler; ara değerler kendi aralarında çatışır ama üst değerin herhangi bir rakibi yoktur.

...

İslâm gelmeden, insanlar kabile (= asabiyet) değerlerinde eşitleniyordu. Şimdi de benzer bir durum var; her millet = herkes (= kavm = yurttaş), yaşadığı topluluk (= toplum) ve vatan (= toprak) içinde eşit görülüyor ama bunun işlemediğini siz de benim gibi gayet iyi biliyorsunuz.

İslâm, bu eşitliği inançta tesis etmeye gayret etti; siyasal ve toplumsal olarak her inanana eşit muamele etti ama inananın, inandığı Rabbi ile ilişkilerinde (= O’na yaptığı ibâdetlerde) böyle bir eşitlik koymadı, koyamazdı. Buna taqvâ dedi; taqvâyı da, kişinin Rabbi ile olan “özel ilişkisinde özel bir hiyerarşi” olarak belirledi; bu düzeyde eşitliği bozdu; bozmak zorundaydı; aksi hâlde, insanın kemâli (= Rabbine yakınlaşması) mümkün olmazdı.

...

Burada, hukuk önünde herkes (şeklen) eşittir; aksi hâlde adâlet sağlanamaz ama ötedeki hukuku, buradaki eylemlerimizin arkasındaki asıl niyetimiz, samimiyetimiz ve taqvâmız belirleyecektir.

Rabbimiz, bizim hiçbir emeğimizi hesap dışı tutmaz; miskâle zerre bile olsa adâlet terazisine koyar.

O zaman, herkes eşit olabilir mi?!.

Cennetin de cehennemin de sayısız  kademeleri var,  olmalı.

Sanırım yeterli.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET