EVRİM-2
Dilimizin düzeyi, düşüncemizin düzeyidir. Düşüncemiz nereye evrilmişse, dilimiz de oraya evrilir.
Kuşak çatışması (= generation gap = dedelerin torunlarını; torunların dedelerini anlayamamaları), dilin değişmesi yüzündendir. (Bir de alfabe değişmişse, hafıza tamamen sıfırlanmış = formatlanmıştır.)
İlk Müslüman toplumla aramızda yaklaşık 15 asır (= 1500 sene) var. O zaman kullanılan kavramlar ile bugün kullanılan kavramlar arasında kültürel olarak büyük farklar oluştu; Kur'ân’ı onlar gibi anla(ya)mıyoruz; bu yüzden neredeyse bütün ciddî ilâhiyatçılar “anlama sorunu üzerine” çalışıyorlar.
Dilin mantığını ve dildeki değişimi anlamadan, kadim metinleri anlayamayız.
Allah’tan, elimizde bozulmamış ve (temel anlamı) korunmuş bir Metin (= Mushaf) var. Bu Metnin (= Mushaf’ın) “Bütünlüğünü = Ana-Fikrini = Ana Mesajını” anlamadan, Onun âyetlerini = cümlelerini tek tek (= parça parça) ele almak, Onun ne demek istediğini almamaktır.
O Metnin (= Mushaf’ın) merkezinde “Lâ ilâhe illâ-l Allah.” vardır. Bütün Metin, Bu Söz’ün etrafında döner. O Metin, geriye (tarihe) de gider, ileriye (âhirete) de. Bu Metni (= Mushaf’ı) bize Gönderen, tarihin de istikbâlin de (şimdinin de) Rabbidir.
Bu Metin (= Mushaf), tarihin bir döneminde (milâdî 610’da) inmeye başlamış ve 23 yılda, 622’de (şeklen) tamamlanmıştır; ama söyledikleri hem tarihsel hem de evrenseldir. Tarihseldir, çünkü, bugün o tarih (milâdî 610) ve o gün yaşanan hayatlar, tarih olmuştur. O gün, Bu Kitâb, o gün yaşayanlara konuşuyordu. Çöl ortamında yaşayan insanlara (bedevîlere), onların dilinden ve özlemlerinden söz ediyor ve onların içinde bulundukları sıkıntılara (= sorunlara) çözüm yolları öneriyordu.
Onlar için cennet, suydu, ağaçtı, zeytindi, nardı; onlar için zenginlik, altın bilezikti, inci, mercandı. (Bknz. 35/33. 55/22.) Onlara ilk zamanlar bunlar cazip geliyordu; zamanla onlar da tekâmül edince, “ve rıdvânun minelllahi ekber” denildi. (Bknz. 9/72.) Bu âyette hâlâ!, içinden ırmaklar akan cennetlerden (= bahçelerden) ve tertemiz yerleşim yerlerinden söz edilir. Bence, o zaman bile herkes aynı şeylerle “motive” olmuyordu.
Bugün bizler de öyleyiz. Kimimiz, hûri ve gılmanlarla; kimimiz de "başka şeylerle"! “motive” oluyoruz.
Bunu bize ne sağlıyor, ne söylüyor?!.
Dil. Çünkü dil, duygu ve düşüncelerin (özlemlerin, korkuların vs.) ifâde aracıdır.
Dilimizin (= bize söylenen ve bizim söylediğimiz dilin) düzeyi, bizim düzeyimizi gösterir.
Dilimizdeki kelimeleri bir hiyerarşiye tâbî tutsak, bize göre en yüksekteki kelime, bizim tüm dil kurgumuzu = dilimizi (cümlelerimizi, konuşma ve yazmamızı) belirler.
Kur'ân’daki En Yüksek, En Yüce, En Âlî Kelime de Allah Kelimesidir = Allah-u Ekber. Bütün kelimeler, O’na yakınlık veya uzaklıklarına göre konumlanırlar = değerlenirler.
Aynen bizim gibi.
Yorumlar
Yorum Gönder