KENDİMİZE BAKMAK

Başkalarına bakarız; kimine imrenir (= aşağıdan bakarız), kimini hor, küçük görürüz (= yukarıdan bakarız) da neredeyse kendimize hiç bakmayız. 
Kendine bakmayı, ekonomik açıdan, iyi beslenme, iyi barınma-bürünme olarak değil; psikolojik açıdan, kendini tanıma-anlama anlamında kullanıyorum.
Bedenimizden başlayalım.
Üç gün banyo yapmazsak, kokuyoruz. Yediğimiz-içtiğimiz şeylerin posalarını çıkarıyoruz.
Hastalanıyoruz. Kaygılanıyoruz. Korkuyoruz.
Kaygı ve korku, büyük oranda geleceğimizle ilgili.
Ölüyoruz.
Tüm yapıp-etmelerimiz, ölümle ya anlamsızlaşıyor ya da değer kazanıyor; ölümle, burada kazandığımız (= sahip olduğumuz) çoğu şeyi terk ediyoruz. Ölümden sonra bir yaşam varsa!, çoğu şeyi de bambaşka bir şekilde fark ediyoruz (= edeceğiz). Bunu, ölmeden önce fark edenler, burada yaptıkları çoğu şeyi terk ediyorlar ve ötede işlerine yarayacak işleri yapıyorlar. “Ölüme Yakın Deneyim” yaşayanlarda (= öldü sanılıp sonra dirilenlerde/geri gelenlerde) bu durum daha net görülebiliyor. Onlar, o kısa ânda ne/ler görüyorlar da, bir daha eski hayatlarına (= yaşam biçimlerine) dönmüyorlar, neyi, neleri hatırlıyorlar?!.
Bence, değerli olanı ve değersiz olanı. Siz buna temiz olanı ve pis olanı da diyebilirsiniz.
Onlar, bu deneyimden sonra artık mümkün olduğunca kendilerini temizlemek için çabalıyorlar; daha az “dışkı ve idrar”! üretiyorlar; korkularını ve kaygılarını azaltmak için içlerini ve dışlarını temiz tutmaya gayret ediyorlar. İnsanları kandırmıyorlar = yalan söylemiyorlar, başkalarının malına ve namusuna göz dikmiyorlar... ma’nen (= ahlâken) kendilerine bakıyorlar... 
İyi bir insan (= kul) olmaya çalışıyorlar.
Başkalarının ölümü, bize iyi bir ayna olmalı ki, bizim ölümümüz de başkalarına iyi bir ayna olabilsin.
“Ölüm, en büyük nasihattir, en etkili (sessiz) vâizdir.” Hadis-i Şerif. 
Ama sesli vâizleri (= nasihatçileri) duymayanlar, o sessiz vâizi (= ölümü) nasıl duysunlar da nasihat alsınlar!.
Aslında hepimiz birbirimize aynayız; kimi paslanmış, tozlanmış, kimi de nispeten bi işe yarıyor, iyi-kötü bişeyleri gösteriyor. 
Sosyal-Psikolojideki ve Felsefedeki “öznelerarasılık = intersubjektivite” kavramının kapsamını biraz genişlettim sanırım.
Özeleştiri (= iç muhasebe = kişinin kendini hesaba çekmesi), tek başına yapılabilecek bişey değil; insan, sosyal bir canlı; tüm yapıp-etmelerimiz, sosyal/toplu bir yaşamın içinde gerçekleşiyor. Fert ve Cemiyet (= Birey ve Toplum) dikotomisi/ayrımı, “sahte”! bir ayrım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET