MİLLET OLMAK

Millet olmak, aynı değerler etrafında bir-leşmek, bir olmaktır.

Değerler dedim; tek değer değil, bir çook değer; ama bu değerleri bir arada tutan TEK BİR DEĞER olmazsa, değerler arasında da çatışma çıkar.

Değerlerin “mükemmelliği”, milletleri de mükemmel kılar.

Din, dil, kültür, coğrafya (= vatan), ortak yaşam (= mefaat), ortak soy (= kan) birer değerdir; önemli olan, bunları uyumlu bir şekilde bir arada tutan “EN ÜST DEĞER’in” ne olduğudur.

O ÜST DEĞER, çökerse, diğer tüm değerler de çöker.

...

Üst değer, dil olabilir mi?!. Bir çook dil var.

Kültür, olabilir mi?!. Bir çook kültür var.

Üst değer, coğrafya (= vatan) olabilir mi?!. Herkesin bir vatanı var, bir çook vatan var.

Ortak yaşam, ortak soy, üst değer olabilir mi?!. Ortak yaşamlar da ortak soylar da farklı farklı; bunların köküne inersek, ortaklar ama fiiliyatta bu ortaklık mümkün değil; artık insanlar dağınık, gruplar ve cemaatler hâlinde yaşıyorlar. Bu dağınıklığı toparlayacak olan TEK DEĞER, DİN ama bu DİN, milletler üstü, evrensel bir din olmalı ve bu DİN, yerel değerlere de “saygılı” olmalı, onları yok saymamalı, onları “birer üstünlük olarak değil, çeşitlilik ve zenginlik olarak” görmeli. “Arab’ın Acem’e bir üstünlüğü yoktur; üstünlük, taqvâda = Allah korkusundadır.” diyen bir DİN olmalı. Bu DİN’in İLÂH’ı BİR ve TEK OLAN, ALLAH olmalı. O ALLAH, kimseden bir “menfaat” temin etmiyor olmalı.

“veatesimû bihablillahî cemîan ve lâ teferreqû!. = hep birlikte Allah’ın ipine sarılın, tefrikaya düşmeyin!. (= bölünmeyin!, 3/103). Görünürdeki bölünmüşlüğünüz, fiziksel/maddî bir bölünmüşlük, ma’nen bölünmeyin!, Rabbiniz Allah’ın Sözünü dinleyin!. O’nun Dini (= O’nun belirlediği evrensel dînî ve ahlâkî değerler = kurallar) sizi toparlar ama siz, o değerlere (= O’na) değil, sahte dinlerin (= ideolojilerin) değerlerine değer veriyorsunuz, bu yüzden de birbirinizi “yiyorsunuz”!.

Akıllı olun!.

Sizi birleştirebilen başka bir ÜST DEĞER varsa bulun ama bulamazsınız.

Bulabiliyorsanız, buyurun!.

Babanız İbrâhim, size = hepimize bu ÜST DEĞER’İ miras bıraktı. = Buna O, “Millet’e ebîküm İbrâhim = Bu, Babanız İbrâhim’in Dinidir.” dedi; O (= İbrâhim), milleti, aynı dini (= değerleri) kabul eden kavimler topluluğu olarak gördü ve bütün kavimleri (= insanları) bu DİNE davet etti.

Ama siz daha sonra (= Ondan sonra), bu DİNİ bölük-bölük, paramparça ettiniz, fırkalara ayrıldınız = “mine-llezîne ferreqû dînehüm ve kânû şiyeâ; küllü hizbin bimâ ledeyhim ferihûn.”; her fırka (= hizip), kendi elindeki ile kendini ferahta sanıyor, kendindeki ile övünüyor. (30/32.) Mûsâ geldi, düzeltti; İsâ geldi, düzeltti; Muhammed (aleyhimüsselâm) geldi, düzeltti; siz yine parçala(n)dınız; küçük olsun benim (= bizim) olsun dediniz.

Dini parçalamak, hayatı, toplumu ve insanı parçalamaktır; her bir parçayı da ayrı bir ilâha vermektir!.

Dili, ırkı, mezhebi, vatanı farklı farklı da olsa, tüm Mü’minler kardeştir. = “innemel mü’minûne ıhvetün...” (49/10.) (hadi) kardeşlerinizin arasını düzeltin!.

Neyle, nasıl?!.

Taqvâ ile; hepiniz taqvâlı olun, birbirinize taqvâyı önerin ve İlâh’ınıza saygı duyun, işte o zaman her şey düzelir.

(Taqvâ, Yaratan karşısında acizliğimizin, zayıf ve güçsüz duruşumuzun; yaratılanlar (= tüm insanlar) karşısında da kavîliğimizin, sağlam ve dik (= omurgalı) duruşumuzun adıdır.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET