O
O, bir zamirdir. Zamir, ismin yerini tutar; kendinden önce bir isim geçmişse, ona atıf olarak kullanılır.
Ali ile Ayşe evliler. Evlilik teklifini Ali yaptı; o da kabul etti; evlendiler; kabul eden o, Ayşe. Ayşe’nin önceden adı geçmemiş olsaydı, o (zamiri) boşa düşerdi.
Pekiî, bu durum Tanrı için de geçerli midir?!.
Hem evet, hem hayır.
Evet, çünkü İhlâs ve Âyet-el Kürsî’de Allah İsmi geçtikten sonra Hüve = O, deniyor. “Qul : Hüve Allah...” = De ki : O, Allah... “Allah-u lâ ilâhe illâ Hüve...” = Allah, O’ndan başka ilâh yok.
Hayır, çünkü biz Hüve’yi bağımsız olarak sadece Allah için kullanırız. Hû = Hüve deyince Allah’ı kastederiz.
Neden?!.
Hû = Hüve gibi, O’nun Zât İsmini de bilemeyiz; dilimizin gücü buna yetmez; ama, O’nun Varlığını (= hâzır ve nâzırlığını), O’nun Huzur’unda oluşumuzu “hissederiz”!.
Huzur’da olmak, huzurlu olmak, O’nunla olmaktır.
Ama biz, Huzur’da ve huzurlu olmanın sadece namazlarda olacağını “zannediyoruz”!; oysa Huzur’da ve huzurlu olmak, dâimî olması gereken bişey; geçici (= anlık, kısa süreli) huzur, işimizi görmez.
O, hep huzurumuzda (= bize şahdamarımızdan yakın), ama biz bunun bilincinde değiliz.
Nefeslerimizi kontrol edelim, alırken de verirken de hep “Hû” diyoruz; ama O Hû’ya “minnet etmiyoruz”!. = O Hû’lar (o nefesler?!) boşa gidiyor, boşa harcanıyor!.
Yorumlar
Yorum Gönder