KIRAAT = OKUMA
Genelde okuma, yazarla konuşmadır. Yazı, yazarı bizden uzaklaşırsa da yazılmış metin (= kitap, makale, vb.) onu bize nisbeten yakınlaştırır; ama hiçbir kitap veya makale, bize yazarı hakkında “kesin bilgi” ver(e)mez.
Özeldeki
okuma ise, namazdaki okuma/kıraattır; namazın kıraat diye bir rüknü vardır. Namaz
kılan Müslüman da kıraat eder = okur. Bu okuma, her ne kadar Kitâb’tan olsa da kitabî
değil, hitabîdir; karşımızda “hazır ve nazır bir Muhatap” vardır. Biz O’nunla konuşuruz,
O da bizimle konuşur. Biz O’na ilticâ ederek derdimizi anlatırız, O da bize “çözümler”
sunar. Namazda okuduğumuz sûreler, O’nun bize hitabıdır; O, “bizim ağzımızdan”!
bizimle konuşur; biz de O’nu dinler, “önünde” saygıyla ile eğilir (= rükû’), secde
eder, başım-gözüm üstüne deriz.
Huzura
çıkarken, ne isteyeceğimizi bilmemiz, ma’nen iyi hazırlanmamız (abdest), Huzurda
bunu hâlen (duygu ve ruh durumu olarak iyi bir şekilde) dile getirmemiz (= huşû’)
ve verilen cevabı iyi anlamamız (= ne okuduğumuzu = bize neyin söylendiğini bilmemiz)
gerekiyor. Aksi hâlde namazımız bir ritüele döner.
Eskiler,
normal okuma için, “Bizim oğlan bina okur, döner döner yine okur.” (= okuduğunu
hiç anlamaz) derlermiş. Bu hâl, namazda okuduklarımız için de geçerli.
Yorumlar
Yorum Gönder