ALLAH-U EKBER

Allah’ın Zât’ını “tam olarak” bilemeyiz; O’nu, Esmâ’sı (= Esmâ-ül Hüsnâ’sı) ve Ef’âl’i (= Fiilleri) ile biliriz; Esmâ, hem isim hem sıfattır. Buradaki Esmâ, O’nun Sıfatlarına karşılık olarak kullanılmıştır, Ekber de O’nun bir Sıfatıdır.

Günde 400’den fazla “Allah-u Ekber” diyoruz. (40 rekat, 5 vakit namazda 200; tesbihlerde 165; ezanda, 30.)

Ne demek istiyoruz; bu büyüklük, nasıl bir büyüklük?!.

Fizik büyüklük mü, metafizik büyüklük mü, yoksa ikisi de mi?!.

İkisi de.

Fizik büyüklüğü, bişeyi başka bişey ile karşılaştırarak yapıyoruz. Şeyler, aynı “zeminde” ise, ‘bu, şundan büyüktür.’, diyoruz.

Pekiî Allah’ı hangi “zeminle” karşılaştırarak, “Allah En Büyüktür.” (= Allah-u Ekber) diyoruz?!.

Böyle bir “zemin” yok.

Zemin yoksa, “yukarı” çıkmalıyız ama yukarı çıkmak için de yine bir zemine yaslanmalıyız. İşte bu, bizi metafiziğe götürür.

Şöyle, bişeyi tanımak için, o şeyi tanımlamamız lâzım. Aslında hiçbir şey, efrâdını câmî, ağyârını mânî (= tüm fertlerini, özelliklerini kapsayacak; ona ait olmayan özelliklerini dışarda tutacak)  bir şekilde tanımlanamaz. Hele de bu, Ekber olan Allah olursa!.

Biraz daha açayım. Bişeyi “tam” tanımladığımızda, o şey üzerinde “tam” hâkimiyet kurarız; o şeyi “tam” tanımlayamadığımızda, ‘o bu değil.’, deriz.

Bu “tanımlama” çabasına, teoloji; “bu değil” deme çabasına da negatif teoloji deniyor. Allah’ın Zâtî/Nefsî ve Subûtî/Selbî sıfatları (da) böyle. Zâtî/Nefsî sıfatları, Vücûd. Kıdem. Bekâ. Vahdâniyet. Muhalefet-ün lil havâdis. Kıyam (bi-NefsiHî). Subûtî/Selbî sıfatları, Hayat. İlim. Semi’. Basar. Kelâm. İrade. Kudret. Tekvin. Subûtî/Selbî sıfatlar, “biyerden sonra”! ‘O öyle değil.’ noktasına gelir. Yani Allah görür, ama bizim gibi değil; Allah konuşur, ama bizim gibi değil noktasına... işte bu değilleme, olumsuzlama, negatif teolojidir. Negatif teoloji, Allah’ı yok saymaz; O’nu kavrayışımızın dışında “müteâl = yüce/ulu, yüksek” bir “yere, konuma = makama”! yerleştirir.

Ekber de böyle bir büyüklüktür, Subûtî/Selbî bir sıfattır ama bu Sıfatı “anlamak” için fizik bir zeminden hareket ederek, metafizik bir zemine sıçramak şarttır. Fizik zeminde kalırsak, Tanrı tasavvurumuz antropomorfik (= insanbiçimci) ve materyalist olur. Fizik zemini ortadan kaldırırsak, bu sefer de Tanrı tasavvurumuz ütopik ve mitik olur. Din, bu konuda bizi, teşbih ve tenzih arasında tutar.

Allah-u Ekber derken, işte böyle bir “zeminden”! yükselmek zorundayız. Bu yükseliş, kişiye özeldir. Herkesin Tanrı tasavvuru aynı değildir. Meseleye böyle bakarsak, herkesin Tanrı’sı kendine özeldir.

Tanrı, her şeyi kontrol eder ve hâkimiyeti altına alır ama kimse Tanrı’yı “kontrol” edemez, O’na hâkim olamaz.

(Tam bilme, tam tanımlama; tam tanımlama da hâkimiyet demektir. Bu yüzden Tanrı, “tam” tanımlanamaz, bilinemez. O’nun tüm İsim, Sıfat ve Fiillerinin ucu/önü/ufku açıktır; Ekber de öyledir.)

Bir kez daha Allah-u Ekber.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM