DİNİ ALLAH'A HAS KILMAK

“Muhlisîne le-Hü-d Dîn.” 

Muhlisîne kelimesi/kalıbı, A’raf, 29. Yunus, 22, 24. Hicr, 40. Ankebut, 65. Lokman, 32. Saffat, 40, 74, 128, 160, 169. Sad, 83. Mü’min, 14, 65. Beyyine, 5’de geçer. İhlâslı, samimî, ciddî, kararlı, omurgalı duran/davranan kişi demektir. Arapçada kelimelerin başına gelen mim (م), müslim, muhlis, muttakî veya müşrikteki mimler gibi, iyelik (kişisellik) ifâde eder. Muhlis, katışıksız, kendisine zerre! şirk (= kir, mikrop, batıl inanç) bulaşmamış samimî dindardır. Hâlis zeytinyağı veya tereyağı dediğimizde, bu katışıksızlığı, saflığı kast ederiz. 

Bu katışıksızlığın dindeki hâli, dini Allah’a has kılmaktır. = Her işi Allah’ın rızası için yapmaktır. = Din, Allah’ın emirleriyse, bu emirleri O’nun rızasını (= adâlet, hakkaniyet, merhamet, vb.) kazanmak için yerine getirmektir.

Bir din, kimin için kullanıyorsa = iş görüyorsa; = bir din, kime hizmet ediyorsa, o din onundur.

Bugün dindarlar dini, Allah’ın rızasını kazanmak için “kullanmıyorlar”!. = Bu dini (= İslâm’ı), ya kişisel, ya da kurumsal (= toplumsal, siyasî, vb.) çıkarları için kullanıyorlar. ‘Çıkar ortaklığı’, açgözlülük (dünyevî hırs) yüzünden bozuldu; din de, bu dünyevî hırsa âlet/aparat oldu.

Diyanet, millete değil, devlete (= resmî ideolojiye) hizmet ediyor; Diyanetin millete hizmeti, devlet eliyledir ve şekilseldir.

Millet, devletten ayrılmış vaziyettedir. Milletin yaşantısıyla, devletin yaşantısı birbirinden fersah fersah ayrılmıştır. Devlet-Millet bütünlüğü kaybolmuş; devlet, millete egemen olmuş; millet, devlete tâbî olmuştur. Devlet, dini kendi bekâsı için kullanır hâle gelmiş; dinin (işine gelen) kavramlarını kendi ideolojisine uygun olarak şekillendirmektedir. Devlet, Allah’ın hâkimiyetini (= ilâhlığını) reddediyor, kendinden daha üstün bir “Gücün” varlığını kabul etmiyor. (= Sekülerizm)

Bugün, üstün değer koyan güç, devlet. Değerlere değer veren, değerleri değerlendiren güç, devlet. Düzen (= din) kuran güç, devlet.

...

Dini (= düzeni) nasıl Allah'a has/özgü kılacağız?!.

Bu, “zor zamanlarda” belli olur ama din (= Allah), bunun “normal zamanlarda” da olmasını arzular. Ankebut, 65. âyet, bunun örneğini verir. (Onlar) “Gemiye bindiklerinde, gemi azgın fırtınalarla karşılaşınca dini sadece Allah’a has kılarlar (=  deavullaha muhlisîne le-Hu-d dîn = ihlâsla Allah'a duâ ederler.); sağ-sâlim karaya çıkınca, O’na ortak koşmaya başlarlar.” Lokman, 32. âyete de bakınız.

Mü’min, 65. âyet ile yazıya son veriyorum. 

O, hep ölmez diridir (= Hayy’dir), O’ndan başka ilâh yoktur. Öyleyse, dini sadece O’na has kılarak duâ edin (yalvarın); Hamd (= bütün güzel övgüler, mükemmellikler ve senâlar sadece) O’na mahsustur.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM