KAVRANAMAZ OLAN!.
Kavram, düşüncenin dile dökümüdür. Her düşünce dile gelmez, dökülemez. O düşüncenin dilde (kavramsal) bir karşılığı olmayabilir.
Pekiî,
o düşünceyi dile dökmek için yeni kavramlar icat edilemez mi?!. Edilebilir tabiî,
ama, o kavramlar da yetersiz kalabilir. Bu durum, ilâ nihâye (= sonsuza kadar) sürmez,
süremez; sürerse, insan huzurlu (= güvende, emniyette) olamaz. Huzur için, ya “biyerde
(= binoktada)” durmalıyız, ya da mevcut/ortak dili terk ederek kendimize “özel bir
dil” inşâ etmeliyiz.
Bu
özel dile “sezgi” (= ilham, esin, işrak, vahiy) deniyor ve bu dil, (tekrar) insanların
kullandığı dilin düzeyine indiriliyor. (= inzâl)
Dille
(= düşünce ile) kavrayamadığımız “metafizik ve gaybî haberler”, özellikle de Tanrı
için, sezgi, ilham, esin, işrak veya içe doğuş mekanizmalarımızı (= duyargalarımızı)
geliştirmemiz şarttır. Bunun için, dilin = düşüncenin imkânlarını zorlamamız (belki
de tüketmemiz) gerekiyor.
“İçimizdeki
Hazine”!, üstünde fazla moloz yoksa yüzeyde; varsa, derindedir. Başımıza gelen
zorluklar (= yokluklar, darlıklar, sıkıntılar, musibetler) derine inmemiz için olabilir.
Çoğu kimse, kendinde “kavranamaz”! ‘Bir Hazine’nin olduğunun farkında bile değil;
çoğu da O’nu çook derinde ve çook uzakta sanıyor; O Hazine’yi keşfetmek (ortaya
çıkarmak) için en ufak bir çaba sarf etmiyor. Hâlbuki O, insana şahdamarından daha
yakın.
Yorumlar
Yorum Gönder