İLİM-İMAN İLİŞKİSİ
İlim (= bilim), akılla yapılır. Akıl, önce dağınık (= tikellerle) çalışır; sonra tümellere varır. Akıl, bu dağınıklıktan kurtulamadığı sürece imana ulaşamaz; ilimleri biçok disiplinlere böler, bakışını inter-disipliner kılamaz. Buradaki iman, tevhidî imandır. Tevhidî imana ulaşılamayınca da, ortada bir “iman” olur ama bu iman, bi çook şeye imandır. Selîm akıl, selîm bir şekilde yürümeye (akıl yürütmeye) devam ederse, ya bu şeyleri de birler (tevhid eder), ya da bu şeyleri çatıştırır (şirke düşer).
İlim, âlemi ve âlemin
içindekileri araştırır. İlim, mâluma tâbîdir. Mâlum, bilinen; ilim, bilgi; bilen
de âlimdir.
Akıl, “âlemlerin
Rabbi Allah’tır.” = Âlemi ve âlemdekileri Bir Rab terbiye etmiş = yaratmıştır, dediğinde
iman eder; böyle bir imana (kanaate) ulaştığında kanatlanır, güçlenir. ‘Akıl, imanla;
iman, akılla çatışır.’ diyenlerin aklı, dağınık veya parçalı çalışan akıldır; onların
kendi içlerinde de (akıllarında da, duygularında da) bir veya bir çok çatışma vardır,
huzur ve sükûn yoktur.
Şirkin kökü içeride;
görüntüsü dışarıdadır. Düşüncedeki şirki hâlletmeden, dindeki/inançtaki şirki hâlletmek
mümkün değildir. Tevhidî iman, düşüncenin durulaşması, iç huzurun yakalanmasıdır.
Düşünmeden (akletmeden, akıl yürütmeden) iman edenlerin imanı, ya dogmatiktir ya
da bir kaç ciddî soruyla sarsılabilen bir imandır.
Akıl, imanı; iman,
aklı destekler, güçlendirir, takviye eder. Akıl tevhîdi (= iç huzurunu = kaynağını)
bulunca, imanla kardeş/yoldaş olur; iman, akıl; akıl, iman olur. İmanı artanın aklı;
aklı artanın da imanı artar.
Yorumlar
Yorum Gönder