YARIŞ, REKÂBET

Her alanda bir yarış var. Bu yarış, çook büyük oranda zengin olma, ünlü olma, üstün olma, yönetici olma, kısacası kazanma yarışı. 

Biz yetişkinler yarıştığımız gibi çocukları da yarıştırıyoruz. (LGS. ÖSS.)

Neden?!.

Öne geçsinler, öne geçelim, diye.

1776’da Adam Smith, ‘Ulusların Zenginliği’ kitabını yazdığında, öne geçmeyi (rekabeti, yarışı) kapitalizme armağan etti vs açgözlü insanların oluşmasına yardım etti. Artık açgözlülük (= çok kazanma), kapitalizmin yakıtı haline geldi.

Siyasetin yakıtı da bu. Ben kazanayım, ben yöneteyim... köşe başlarını ben tutayım, fırsatlara ilk ben sahip olayım... tabiî bu kadar büyük iş, tek başına olmaz, ekip gerektirir, ekibimi de ben belirleyeyim/seçeyim...

İnsanları o işi ya da bu işi yapmaya, o işte ya da bu işte diğer insanlarla rekabet etmeye sevk eden temel motivasyon, maddî kazanç (= para/mal, makam, ün-şan-şöhret) olduğu sürece, o işlerde/ki rekabet azmanlaşır, kişilerin ahlâkı bozulur; kişiler, daha çok kazanmak için gayr-i ahlâkî işlere (rüşvet, iltimas, vb.) yönelmeye başlar; toplumlardaki eşitsizlikler = zengin-fakir uçurumu artar, huzursuzluklar (kaos, anarşi, şiddet, vs.) kaçınılmaz hâle gelir. Şekil: A = Bütün dünya.

Çare ne?!.

Çare dinde. Din, bu yarışmayı (= rekâbeti) SBQ (سبق) fiili ile dile getiriyor ve hedef olarak da Rabbin mağfiretini ve cennetini gösteriyor. (Bknz. 57/21.) Böyle, bu motivasyonla davrananlara da SÉBIQÛN (= öne geçenler) diyor. (Bknz. 35/32.)

35/32, insanları üç gruba ayırıyor : Kendi kendilerine zulmedenler. Orta yol tutanlar ve SÉBIQÛN (= öne geçenlerden) olanlar.

Biz, hangi gruptanız?!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET