TÖVBE-İSTİĞFAR

Ramazan, tövbe/tevbe ve istiğfar ayıdır.

Tövbe, pişmanlık demektir. Pişman olmak için kişinin hata yaptığını (= günah işlediğini) bilmesi ve Rabbi Allah’tan af dilemesi gerekir.

İnsanlara karşı yapılan (= yaptığımız) bir hatadan dolayı niye Allah’tan af diler ve O’na tövbe ederiz?!.

İnsanların (ve âlemlerin) Rabbi (= Sahibi) O’dur da ondan.

Pekiî, tövbemizde samimî isek, (ve de) affedildiğimizi düşünüyorsak, hata yaptığımız = haklarına girdiğimiz insanlara karşı bişey yapmayacak mı, onlarla helâlleşmeyecek miyiz?!.

Elbette ki helâlleşeceğiz. Kul hakkı, kula aittir. Allah’ın affetmediği iki şey (günah) vardır : şirk ve kul hakkı. Özellikle kamu hizmeti verenler kul hakkı konuda çook hassas olmalılar; çünkü herkesle helâlleşmek zordur.

Tövbe, bu iki şeyin (= günahın) bilincine vararak deriiin pişmanlık yaşamak ve yapılan hatalardan ve günahlardan dönmek; istiğfar da, Allah’tan af = bağışlanma dilemektir. 

Kişi, şirkten (müşriklikten) vazgeçer ve kul haklarını öderse (= insanlarla helâlleşirse), tövbe-istiğfarında samimîdir; ama yaşantı (= hayat tarzı) olarak ‘eski tas eski hamamsa’!, aklına esince ve mağfiret ayı gelince diliyle (ve tesbihiyle) “tövbe estağfirullah” diyorsa, samimîyetsizdir, dilim varmıyor ama söylemek zorundayım, (hâşâ) Rabbi olan Allah ile dalga geçmektedir.

Şirk, Allah’tan başkasına kulluktur, çoook büyük ve affedilmez bir cahilliktir. “De ki onlara : Ey cahiller!. Bana Allah’tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz?!. Daha önce de şimdi de kesin olarak bildirildi (= vahyedildi) ki şirk, bütün amelleri boşa çıkarır ve kişiyi hüsrana sürükler.” (39/64-65.)

Kişi, müşrik olduğunu ve insanlara haksızlık yaptığını (= kul hakkı yediğini) bilir ve tövbe ederse (= pişman olursa), Allah onu da bağışlar, affeder; O, Ğafûr-ur Rahîm’dir. “Ey haddi aşan ve kendilerine yazık eden kullarım!. Allah’ın rahmetinden (Benim rahmetimden) ümit kesmeyin!. Allah, bütün günahları bağışlar; çünkü O, Ğafûr-ur Rahîm’dir.” (39/53.)

Tövbeye derin pişmanlık, dedim. Bu pişmanlık, aynı zamanda derin vicdan azabıdır, bizi (artık) eski hatalı davranışlara ve günahlara ‘bilerek’! sürüklemez. Bilmeyerek yaptığımız hata ve günahların da sonuçlarını görünce (yapınca), hatalı, yanlış ve günah olduğunu anlarız; ilgili taraflardan özür (af) diler ve bir daha yapmayız. Unutma ve hata, insanî bir özürdür. “Rabbenâ lâ tüâh`iznâ innesînâ ev eh`ta`nâ.” (2/286.)

Tegâbun 14. âyet, en yakınımız olan ailemizle ilgili ilişkilerimize dairdir. Orada üç tür affdan (afvdan) söz edilir. Aff/Afv. Safh ve Ğafr. Aff, affetme ama suçluya suçlu olduğunu da söyleme. Safh, suçlunun suçunu görmezlikten gelme veya “hoşgörme”!. (Suçu değil, suçluyu.) Ğafr, suçluyu öyle bir bağışlama ki, sanki suçlu, o suçu hiç işlememiş!. (gibi görme).

İşte, içten ve samimî tövbe-istiğfar (= ğafr) edersek, Rabbimiz bizi öyle bir bağışlar ki, sanki biz o suçu (suçları = günahları) hiç işlememiş gibi, tertemiz oluruz.

Ramazan, böyle bir tövbe-istiğfarın tam mevsimi.

Bu fırsatı kaçırmayalım!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET