KUR'ÂN MÛ'CİZEDİR.

Mu’cize, insan aklını â’ciz bırakan demektir.

Kur'ân, insan aklını nasıl â’ciz bırakır?!.

Çünkü Kur'ân, İlâhî bir Metin’dir.

...

Bir metin biri tarafından yazılır. 

...

Kur'ân Metni’nin orijinali, Allah’ın Kelâm’ıdır.

Kur'ân, bir Kitâb’tır, Kitâb da bir Metin’dir.

Metin,  bir maksat için ve okunmak için yazılır.

Kur'ân Metni’nin maksadı, Allah’ın Kelâm’ını Onu okuyanların eliyle hayata hâkim kılmaktır. = Allah’ın Kelâm’ını hayata hâkim kılacak olan, O Kelâm’ı okuyan, okuyacak olanlardır; imtihanın gereği budur.

...

Edebiyat kuramı ve dil felsefesi açısından bir metin : yazarı, okuru, metnin kendisi ve metnin yazıldığı ortam (= kültür) açısından değerlendirilir.

...

İşe, Kur'ân açısından bakarsak, bir benzetme olarak yazar yerine Allah’ı koymakta bir sakınca olmasa gerek!. (Allah’a, Yazar demiyorum; daha önceki ‘Okur-Yazar Uyumu’ yazımda, “Allah, Yazardır.” demediğim hâlde, dersimi aldım!.) Normal bir kitabın yazarının bilgisi sınırlıdır; Allah’ın Bilgisi ise sonsuzdur.

...

Şimdi, yazar, okur, metnin kendisi ve metnin yazıldığı ortam (= kültür) açısından Kur'ân’ın Mû’cize oluşuna bakalım.

Kur'ân Metni, Kaynağı açısından tüm zamanlara hitap eder, evrenseldir.

Kur'ân okurları olan bizler, O Metin ile iletişim kurarken, O Metnin bizim zamanımıza, bizim içinde yaşadığımız hayata da = bize de hitap ettiğini bilmemiz gerekir.

Pekiî, bir Metin bunu nasıl yapar/yapabilir?!.

İtikadî ve ahlâkî (= değişken olmayan) alanlarda, kesin (esnek ve değişken olmayan) bir dil; ülkeden ülkeye, coğrafyadan coğrafyaya, kültürden kültüre değişebilen alanlarda da, sembolik ve metaforik (değişken) bir dil kullanarak.

İtikatta, Allah’a, Meleklerine, Peygamberlerine (= Elçilere), (Onlara inen) Kitâb’lara, Hesaba (= Âhirete) ve İlâhî takdire inanmak, değişmezdir. Ahlâkta da iyi-kötü değişmezdir; değişken/değişen ahlâk, ahlâk değildir. Ama, ahlâkın kötü yanını = kötülüğü her dönemde temsil ve sembolize eden, şeytandır; şeytan, sembolik ve metaforik bir ifâdedir/kavramdır; her dönemin somut şeytanı farklı olabilir. Ahlâkın iyi yanı ise, adâlettir, merhamettir, yardımlaşmadır, paylaşmadır... bu iki yanın insandaki karşılığı da, taqvâ ve fücurdur. 

Metnin yazıldığı ortam açısından Kur'ân’a bakarsak, Allah, her ortamı (her çağın içinde yaşadığı şartları) bilir ve ona göre Konuşur ama önemli olan bizim O Konuşmayı anlamamızdır.

Edebiyat kuramı ve dil felsefesinin bugün geldiği yer, okurun merkeze alınmasıdır; Allah da Kitâb’ını insana (= bize) göndermiş ve bizi muhatap almıştır; ama ben bunu (= okur merkezli olmayı) önemsemekle birlikte, Kur'ân okuyan birinin Rabbi olan Allah’ı merkeze alması ve O’nu hayatının merkezinden uzaklaştırmamasından yanayım.

Söz uzadı; konuyu bir çırpıda yazdım, üzerinde fazla düşünmedim; hatam varsa affola; umarım, Kur'ân’ın mû’cize oluşuna bir nebze de olsa katkı vermişimdir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET