DİN DEĞİŞTİRME!...

Din değiştirme, bir dinden çıkıp, başka bir dine girmedir ama bu giriş-çıkış, bir eve, bir şehre giriş-çıkış gibi değildir.

Din değiştirme, bir isim değiştirme de değildir.

Nedir?!.

Yaşam biçimini değiştirme; hayat tarzını, hayata bakış açısını, alışkanlıkları değiştirme; ruhen veya fikren değişme, “yeni bir adam”! olmadır.

Değiştirdiğimiz din, bizi tatmin ve mutlu etmediği için, yeni dine geçer, gireriz. İçinde bulunduğumuz din, bizi mutlu-mesut ediyorsa, niye din değiştirelim?!.

Dinler, yeni bir düzen (= sistem) kurmak için inerler, gelirler, gönderilirler.

İslam indiğinde (geldiğinde, gönderildiğinde), Mekke’de cârî/geçerli olan din (= düzen), insanlara zulmediyordu. İslâm, şehri (= Mekke’yi) değiştirmek için değil, şehirdeki (= Mekke’deki ve tüm şehirlerdeki) yaşayışı (yaşantıyı) değiştirmek için geldi. Bunun için 12-13 yıl Mekke’de mücadele edildi. Eğer O insanlar (= Efendimiz ve Ashabı), mevcut, hakim ve cârî/geçerli din (= düzen ile) uzlaşsalar, o düzenin işleyişine katkı sağlasalar ve ona hizmet etselerdi, İslâm yeni bir din olmaz, insanlığa yeni bişey söylemezdi = söyleyemezdi.

İslâm’ın en önemli Sözü : ‘Lâ ilâhe illâ-l Allah’tır. Bu söz (= bu yeni din = İslâm), sizin dininizdeki otoriteler = ilâhlar bize adâlet, huzur ve mutluluk vermiyor, veremiyor; kendi aralarında çatışıyorlar; bu da toplumu (bizi) kamplara (kastlara) bölüyor; zengin-fakir, kadın-erkek, Arap-Acem arasında uçurumlara yol açıyor; oysa herkesin ilâhı Bir, O da Allah’tır, diyordu.

Mevcut dinden (= düzenden) beslenenler, bu Söze isyan ettiler; bu Sözü söyleyenlere (= dillendirenlere) çook büyük eziyetler ve işkenceler yaptılar...

Yeni din (= İslâm), 23 senede tamamlanabildi. İlk 12-13 yılı (= Mekke Dönemi), kişiliğin inşâsı; son 10 yıl (= Medine Dönemi), toplumun (devletin) inşâsı idi.

“...el-yevme ekmeltü leküm dineküm... (5/3.) âyeti, son inen âyettir ve helâl-haram (= hüküm) ifâde eder; hüküm, bir otorite (= devlet) tarafından uygulanır.

O gün, O insanlar (= Efendimiz ve Ashabı) İslâm’a girdiğinde (= İslâm’ı kabul ettiğinde = din değiştirdiğinde = Lâ ilâhe illâ-l Allah dediğinde) yeni bir hayata, yeni bir yaşam biçimine ve düzen özlemine geçiş veya giriş yapacaklarının, hayatlarının (alışkanlıklarının) değişeceğinin farkındaydılar. Onların yeni hayatı, artık eskisi gibi (= eski ve yürürlükteki dinin mensuplarının hayatı gibi) olmayacaktı.

Aradan yaklaşık 1500 sene geçti; pekiî bugünkü dinlerin durumu ne, İslâm yine diğer dinlerden farklı bir din mi?!.

Evet, İslâm o orijinal farklılığını koruyor, ama Müslümanlar değişti.

Artık bugünün Müslümanları da diğer dinlerin mensupları gibi yaşıyor; onlar gibi yiyip-içiyor, onlar gibi giyiniyor, onlar gibi ticaret yapıyor, tüketiyor, onlar gibi sosyal (toplumsal) ve siyasî ilişkiler kuruyorlar...

Bugünün Müslümanlarının evleri, şehirleri, kurumları (her şeyleri) diğer dinlerin mensuplarının evlerinden, şehirlerinden, kurumlarından farklı değil.

Farklılık, sadece adda = isimlendirmede ve sözde. Bizim, ad değil, hayat değiştirmemiz şart. “Lâ ilâhe illâ-l Allah” cümlesini söylemek, bu demek.

Ne yapmalıyız?!.

Bu Sözün (= “Lâ ilâhe illâ-l Allah”) gereğini yapmalı, yürürlükte olan dinden (= düzenden) elimizden geldiği oranda ve imkânlarımız ölçüsünde kopmalı, uzak durmalıyız. Bu dinden kopmadan (= bu dinle ilişkilerimizi koparmadan) yeni dinin (= İslâm’ın) tadını alamayız; ne İsâ’ya ne de Mûsâ’ya yaranamayız, arada kalırız.

...

Bugün, kendini Müslüman görenlerin üç tür tutum sergilediklerini görüyoruz. 

1. Mevcut düzene (= dine) hizmet ederek, Müslüman kaldığını sananlar. Bunlar, bu düzene kafa ve gönül olarak da bağlılar; hayvanların kafalarından yularla bağlılığı gibi!.

2. Bu düzene (= dine) hizmet etmeyi reddettikleri için düzen tarafından ellerine-kollarına kelepçe, ayaklarına pranga vurulanlar.

3. Bu düzene (= dine) hizmet etmeyi reddederek, Ashâb-ı Kehf gibi düzen geçersiz (= düzenin parası hükümsüz) olana kadar kendi mağaralarına çekilenler.

İlk grup, gücünü düzene verir ve düzenden güç (= itibar, maaş, vb.) alır. İkinci grup, düzene güç (= destek) vermeyi reddeder, düzen tarafından güçsüz (= müstez’af) bırakılır. Üçüncü grup ise, hicret eder...

Umut, ikinci ve üçüncü gruplarda; birinci gruptakilerin, ya dinin ne demek olduğunu bilmesi, ya da âcilen din değiştirmesi gerekiyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET