NAMAZ BİZE NE YÜKLER?!.

Buradaki yük, yükümlülük, sorumluluk, görev ve vazifeye atıftır.

Namaz, bize Rabbimizin yüklediği bir yüktür = vazifedir; dinin direğidir; aynı zamanda namaz, bize yük = yükümlülük, sorumluluk, görev ve vazife yükler.

Namaz = salât kelimesinin anlamı, Allah’tan destek almak ve Allah’ın dinine destek vermektir. Verilen bu destek, sâlih amel şeklinde tezahür eder.

Namaz, insanı kötülüklerden (= fahşâdan) ve kötü işlerden (= münker/lerden) alıkoyar. (29/45.)

Namazın Kitâb’taki orijinal adı salâttır; namaz kelimesi bize Farsçadan geçmiştir. Salât, Kitâb’ta 99 yerde geçer; her geçtiği yerde, bildiğimiz anlamda erkânı belli olan, beş vakit kıldığımız namaz anlamına gelmez. Salât, salâvât, musalli gibi isim formları yanında; salli, sallâ, yusalli ve yusallûne gibi fiil formlarında da kullanılır.

Namaz, bireysel de (= tek başına da) cemaatle de (= topluca da) kılınır. Tek başına kılınan namaz, kişiye bireysel yükümlülük, sorumluluk, görev ve vazife yükler ama yükümlülüklerin (= sorumlulukların, görevlerin, vazifelerin) çoğunun altından tek başına kalkılamaz; çoğu sorumluluklar toplumsal ve siyasaldır; işte o zaman da cemaate katılınır.

Bildiğimiz ve beş vakit kıldığımız namaz farz kılınmadan önce de Müslümanlar salât ediyor, Allah için bireysel ve toplumsal görevler icra ediyordu. Sözgelimi, Alak, 10’daki, Mâun 4’deki sallâ ve musallîn kelimeleri buna işaret eder. Bakara, 157’deki ‘salâvâtün min rabbihim’, onlar, Rablerinden yardım/destek alırlar = Allah, onlara yardım/destek verir, bunu ifâde eder. Allah’tan alınan bu yardım/destek, H/hakkı, hakikati ve adâleti hâkim kılmak, mazluma destek vermek, zâlime köstek olmak (= sâlih amel işlemek ve bu amaçla kullanılmak) için alınır, depolanmak için değil. "Ey iman edenler, sabırla ve namazla (Allah'tan) yardım dilenin (= isteyin)." (2/153.)

Beş vakit kıldığımız namaz, sâlih amel işlememiz için donanım, ta’lim ve hazırlık görevi görür. Oysa biz, o vakitlerde ikâme ettiğimiz namazı “olmuş-bitmiş, yerine getirilmiş bir görev gibi” görüyoruz; esas görev (= namazın gerçek ikâmesi), namaz kılınınca başlar.

Bildiğimiz salâvâtı da Efendimize (= Efendimizin mücadelesine, dinine) yardım/destek olarak algılar ve anlarsak, salât ile salâvâtı bir bütünlük içinde yerli yerine oturtmuş oluruz. 

Tâ-Hâ, 132’deki “ve’mur ehleke bi’s salâti vestabir aleyhâ” ibaresi ile emredilen, hem bildiğimiz namaz, hem iyilik ve sâlih ameldir. Yine Tâ-Hâ, 14’deki “ve ekım’ıs salâte lizikrî”,  Allah’ı hatırlamak ve hatırlatmaktır.

Namaz, bize belli-başlı görev ve sorumluluklar yükler; o (= namaz), (tabirimi bağışlayın) sadece “yatıp-kalkmaktan” ibaret bir ibâdet değildir; bir ta’limdir, Müslümanı, Müslümanca bir hayata hazırlayan çook ciddî bir ibâdettir. Bu ibâdeti bireysel olarak ‘yapamadığımızda’ cemaate başvururuz; imam da bu konuda bize önderlik eder; camiiler de bu işin = bu görevin toplanma mekânlarıdır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET