KUR'ÂN'A BAKIŞIMIZ

Bizim; inananlar olarak bizim bakışımız; inanmayanların bakışı farklı, ama bizim Ona (= Kur'ân’a) inancımız da bi acâip!.

Kur'ân, kendisine en çok saygı gösterilen, en çok kutsanan, en çok satılan, en çok okunan, ... ama en az anlaşılan Kitâb. Ona saygı, sahifelerine, harflerine, seslerine; bu saygı, Onun kaliteli ciltlerle ciltlenmesine, yaldızlı harflerle yazılmasına, ahenkli seslerle okunmasına yol açmış ama anlaşılmasını sağlamamış. Her Ramazan Kur'ân-ı Kerim’i güzel okuma yarışması düzenliyoruz ama ‘anlamak için ne yapılmalı?!’, bunu dert etmiyoruz.

Kur'ân bilenler, Onu yüzdenden okuyanlar; 15-20 gün Kur'ân Kursuna gitmiş, elif-bâ’yı (= elif cüzünü!) sökmüş olanlar.

(Demek ki Kur'ân’ı okumak o kadar değerli imiş ki, Onu okuyabilmek için öğrenilen harfler ve kelimeler, bir cüzde toplanmış ve adına elif cüzü denmiş. Kur'ân da 30 cüzdür; cüz 20 sayfadan oluşur.)

Arap alfabesini sökmek (bilmek), Kur'ân/Kur'ân’ı okumak; o alfabenin seslerine ahenk vermek de, Kur'ân’ı güzel okumak sanılıyor!.

...

Neyse, ben burayla fazla meşgul olmayayım; esas benim kafamın meşgul olması gereken husus : Kur'ân’ı samimî bir şekilde anlamak için gayret edenlerin (bunlar, meal okuyanlar, tefsir okuyanlar, olmadı Arapça öğrenenler, vs.) niye Kur'ân’ı anlamakta zorluk çektikleri ve farklı farklı anladıkları?!.

Biiir sürü meal var. Biiir sürü tefsir var. Biiir sürü tefsirci (= âlim) var ama her biri âyetlere farklı anlamlar veriyorlar.

Niye?!.

Bence bu farklılıklar, Kur'ân’a yaklaşım farklılığından = bakış biçimi farklılığından kaynaklı. Bunu Kevser Sûresi örneğinde birazcık açacağım. Önce Sûreyi vereyim. “Muhakkak ki Biz Sana Kevser’i verdik. (Sen de!) Rabbine kulluk et! ve kendini Rabbine tahsis et! (diye). Sana bu yakışır; (o/nlar var ya o/nlar, onlara bakma = özenme!) onun/onların sonu ebter.” (108/1-3.)

Gelelim, bu Sûre bağlamında, muhataplık açısından Kur'ân’a yaklaşım ve bakış açısı meselesine.

Biz’de sorun yok, Allah.

Sana’da en az ikiye ayrılıyoruz : 1- Kevser verilen kişi, kendisine Kitâb indirilen Muhammed (a.s.) ve 2- O Kitabı okuyan ben. Bunun ikisi de doğru ama bu, Kevser algısına (Kevser’den ne anladığımıza) bağlı. Cennette bir havuz ise!; henüz cennete gitmediğimiz, gitmemiz de kesin olmadığı için, bu bizim için uzak hedeftir, bizi (şimdi) yeterince motive etmez!. Ama, o Kevser’i bizler (= hepimiz), ‘en azından’! sağlık-sıhhat-âfiyet olarak düşünsek, --- az şey mi, ne yaptığını, ne söylediğini, nereye gideceğini bilmek, vücudunda en küçük bir sızı hissetmemek... daha çoook şey. --- bu, muhatabı, okuyana da teşmil eder ve okuyan düşünür, düşünmeye başlar ve hemen peşinden gelen tavsiyeyi (= emri : kulluğu = salâtı ve nehârı) dikkate alır; öbürleri gibi (sonu ebter olanlar = olacaklar gibi) davranmaz...

Kur'ân, elbet Efendimize inmiş, ama Efendimiz de Onu bize indirmiştir.

Kur'ân, hepimizin Kitâb’ıdır, hepimizi muhatap alır ama Onunla herkes maalesef aynı düzeyde ve aynı samimiyette muhatap olmaz, olamaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET