FÜTÜVVET

Kelimenin kökü fetéa. Kehf, 60 ve 62. âyetlerde geçen kelime. Orada, Mûsâ’nın birlikte yola çıktığı genç yol arkadaşına fetéa denilmiştir. Bu genç, Mûsâ’ya iki denizin birleştiği (mecmeal bahreyn) yere kadar arkadaşlık (= fütüvvetlik) etmiş, Mûsâ’yı yarı yolda bırakmamıştır.

Mûsâ’nın amacı (= hedefi) neydi; O, iki denizden ne/yi anlıyordu, ...?!.

Bu denizler hangileriydi, Akdeniz’le Ege mi; Kızıldeniz ile Akdeniz mi, ...?!. Dünyada sadece iki deniz yok ki; ayrıca iki denizin birleştiği bir çok yer de var.

Bunlar, bizim bildiğimiz denizler olmayabilir mi?!.

Olmazsa/değilse, meselâ ne/ler olabilir?!.

Hakikatin iki ucu : Zâhir ve Bâtın, olabilir mi?!.

Mûsâ’nın o iki denizin birleştiği yerde karşılaştığı “o kul” ile yaşadığı üç olayın iç yüzü ve dış yüzünden bu hükmü çıkaramaz mıyız?!

Yine de bilemedim.

Yahu ben, fütüvvetten = arkadaşlıktan söz edecektim; söz nereye kaydı!.

Bence, o genç (= fetéa/feta), Mûsâ’ya arkadaşlık etti, ama Mûsâ, “o kula” arkadaşlık edemedi = sabredemedi.

Sizce?!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET