EKIMU-S SALÂH VE ÂTU-Z ZEKÂH

Bu cümle, namaz kılmak ve zekât vermek diye Türkçeye çevrilir; aslı, salâtı ikâme etmek, zekâtı vermektir. İkâme, kâme (= قام) fiilinden ayağa kaldırmaktır; salât, destektir; Ahzab Sûresi 43. âyette : “Allah ve melekleri sizi karanlıktan aydınlığa çıkarmak için salât eder.” denir. Allah ve melekleri bizi karanlıktan aydınlığa çıkarmak için destekler, demektir. Karanlıktan aydınlığa çıkarmak : düzgün = aydınlık bir hayat yaşamaktır. Bunu, ikâme kelimesi ile birlikte kullanırsak, Allah, bizim hayatımızı düzgün, aydınlık ve canlı kılmak, bizi ayağa kaldırmak için destekler, şeklinde okur-anlarız.

Namaz kılmakta bu (semantik) anlam var mı?!. Kılmak, yapmak, eylemek, yerine getirmektir. Namaz kılarken, Allah ve meleklerinden bu desteği alıyor muyuz; yoksa tek başımıza bişeyler mi yapıyoruz?!. (= yatıp-kalkıyor muyuz?!). Namaz “kılarken”, Allah ve meleklerinden bu desteği alamazsak, “kıldığımız namazın” bize pek bi faydası olmaz. Esas konum bu değil, zekât vermek. 

Vermek, zor iş. Bir önceki yazım FİRÂK’ta, Bakara, 165. âyete değinmiştim. Burada bu âyeti tekrar vereceğim ve vermeyi bu âyet üzerinden yorumlayacağım. Önce âyet :

“Bazı insanlar, Allah’ın yanı sıra başka varlıkları Allah’a denk tutarlar ve onları Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah sevgisi (= Allah'ı sevmeleri) ise her türlü sevgiden daha üstündür. Zulmedenler azabı gördükleri zaman kuvvetin bütünüyle Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu keşke daha önceden anlayabilselerdi!.” (2/165.)

Eğer, malımızı, evimizi, arabamızı, makamımızı, ilmimizi ve hayatımızı = sahip olduğumuz her şeyi Allah’tan çok seversek; malımızı, evimizi, arabamızı, makamımızı, ilmimizi ve hayatımızı Allah (rızası) için zekât (ve sadaka) olarak veremeyiz. Zekât, temizler; zekâ (= زكى), temizleme demektir. Allah için verilen mal, vereni temizler.

Salâtı (= namazı) ikâme etmek ve zekâtı vermek, İslâm’ın şartlarındandır; ve bunlar birer fiildir/eylemdir. Namazla, kılmak veya ikâme etmek; zekâtla, vermek fiillerini kullanıyoruz. Kılmak fiili mi, yoksa ikâme (= ayağa kaldırmak) fiili mi, semantik, duygusal, aklî ve kalbî olarak bizi Allah ve melekleri ile irtibatlı! kılar?!. Namazda (= salâtta) bu “duygu durumunu” yakalamamız icap etmez mi?!. Zekât verirken, bize verilen her şeyi (= malı-mülkü, ilmi, sağlığı-sıhhati, evlâd-u iyâli) O’nun verdiğini bilirsek, ve O’nun verdiklerini O’nun (rızası) için verirsek, O’nu her şeyden çok sevdiğimizi göstermiş olmaz mıyız, bu (durum) da bizi temizlemez mi?!. Aksi hâl, bizi kirletir. Zekâtı verilmeyen mal (= ilim, makam, vs.) kirlidir, sahibini de kirletir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

İMAN - AMEL İLİŞKİSİ