SÜREÇ
Süreç, sadece akan bir süre değil, aynı zamanda bu sürede meydana gelen olayların birbiriyle bağlantısı. Bu süreci, dışarda hiçbir şey kalmayacak şekilde en geniş zamana yayarsak, bütüncül (= holistik) bir bakışa da ulaşabiliriz. Bu da bizi, sonlu ve sonsuz kavramları ile tanıştırır.
Şu âna kadar olanlar, henüz olmamış olanlar, ama olmakta olanlardır. Henüz, olmuş-bitmiş bişey yok; her şey, tamamlanmak, tam olmak için olmakta. Buna, süreç diyoruz.
Büyük hayat, hâlâ sürüyor.
Bazı (küçük) hayatlar sona erdi; ama tam olmadı, tamamlanmadı. Tam olma veya tamamlanma, belki de hiç mümkün olmayacak!.
Küçük = muvakkat hayatlar için, vaktin (= ecelin) sonuna kadar olan kısım, geliş. Bu gelişin, bir de gidişi veya dönüşü var.
Geliş, sonlu; gidiş = dönüş, sonsuz (olabilir)!.
Küçük = muvakkat hayatlar, 70/80, bilemedin 100/120 yıl sonra zorunlu dönüşe geçiyor; gönüllü olarak erkenden dönüşe geçenler de var, hiç geçemeyenler de; ergenler = rüşte erenler, dönüşü erken fark ediyor ve dönüş hazırlıklarına erkenden başlıyor; büyük hayatın dönüşü ise kıyametle olacak.
Bence, geliş, sonlu; gidiş = dönüş, sonsuz!.
Gidiş = dönüş de sonlu olsa, her şey anlamsız bir oyun olurdu. Rab, b/öyle bir oyun oynamak istese, bu oyunu Kendi Katında, Kendi Şânına uygun oynardı. (Bknz. 21/16-17.)
Haâ, gelişlerin ve dönüşlerin başladığı “noktada”!, gelişlere ve dönüşlere karar Veren Rab hariç, her şey ve herkes “yok”!. = “küllü şeyin hélikün illâ Veche” (28/88.)
Yaratma, gelişe = varlığa çıkışa karar vermedir ve bu süre sonlu bir süredir. Bu sürede herkesin ‘ne olduğu’ görülecek. Şeylerde akıl ve irade olmadığı için, onlar oldukları gibi kalacaklar. Sadece akıllı ve iradeli varlıklara bakılacak.
Akıllı ve iradeli varlıklar, dönüşü, aynı zamanda ayrılığı, erken fark etmişlerse, erkenden dönüş hazırlıklarına başlarlar. Dönüş, aynı zamanda ayrılık, hiç umurlarında olmayanlar, burada, buranın = dünyanın oyuncakları ile oynayanlar, oyalananlar için, zorunlu dönüşten = ölümden sonra hayat gerçekten çoook zor olacak.
Çünkü onlar, sonlu hayatta, ayrılık acısı ile yanmamışlar ve dönüş hazırlıkları yapmamışlardır; artık dönüşte sonsuzca yanacaklar... bu yanış, hem fizik/î (= bedenî) bir yanış hem metafizik (= ma'nevî) bir yanış. Çünkü, sonlu hayatta, ayrılık acısı ile yananların ve hazırlık yapanların hâlini/durumunu görecekler, ‘biz niye böyle olmadık’ diyecekler...
Sonlu hayatta = burada, ayrılık acısı ile yananlar ve dönüş için hazırlık yapanlar da aynı düzeyde/seviyede olmayacaklar ama yönelimleri aynı olacak. En ileri seviyede olanlar bile, “HEDEF ile aynı ve bir” olamayacaklar, bütünleşemeyecekler. Fenâ fi-llah = Allah’ta yok olmak ve Vahdet-i Vücûd mümkün değil.
Seyr-i sülûk yolculuğunun (= Allah’a ulaşmak = vuslat için çıkılan bu ma'nevî yolculuğun) sonu yok, ama her durağında ayrı bir zevk ve ayrı bir lezzet ve haz var. Kimi, ilk durağın zevki ve lezzetini tatmış, ikinci durağa ulaşamamış; kimi bininci, kimi on bininci, kimi milyon, milyar, trilyonuncu durakta... yaklaştıkça, haz, zevk, lezzet artıyor; uzaklaştıkça, azalıyor.
Ma’nen yanlış yöne (= kıbleye) dönenler = şeytanlara, putlara, tağutlara tapanlar, kelimenin tam anlamıyla YANDI.
Yorumlar
Yorum Gönder