HAKİKAT, DİLE GELEBİLİR Mİ?!.

Bu soru, şöyle de sorulabilir : Dil, hakikati ifâde edebilir mi?!. (= Dil, hakikati dile getirebilir mi?!.)

Hakikatin ve dilin ne olduğuna bağlı.

Dilin (varoluş/varlık) amacı, hakikati dile getirmektir, doğruyu söylemektir.

Pekiî, dilin gücü buna yeter mi?!.

Yetmez ama yine de dil, bundan aslâ vazgeçmez.

Pekiî, dil ne yapar?!.

Hakikatin “kendisini değil, özelliklerini” söylemeye devam eder.

“Hakikatin Kendisine”, Hakk’ın Gücünden başka hiç kimsenin gücü yetmez. 

Çünkü hakikat, Hakk’tır. 

Hakk, Kendini âyetlerle (= işaretlerle) ifâde eder.

Dil de, bu âyetlerin (= işaretlerin) sesli/sözlü ve yazılı olanlarını kullanır.

Kâinatta da bu işaretlerin fiilî hâlleri vardır. 

İlkine yazılı ve sözlü Kitâb (= Kur’ân); ikincisine kâinat (= varlık) kitabı diyoruz.

Kur’ân Kitâb’ının âyetlerine “cümle”! dersek, ve her “cümlenin” de isim, sıfat, fiil, zarf, tümleç gibi öğelerden oluştuğunu düşünürsek; dil, hakikatin kendisi ile değil, öğeleri ve özellikleri ile meşgul olur diyebiliriz.

Biraz açayım. Cümleyi kim kurar?!. Konuşan veya yazan. Pekiî, konuşan veya yazan, kurduğu cümlenin içinde midir ve o cümlenin bizzat öznesi (= fâili) midir?!. Hayır. Ama, konuşma veya yazma (= söyleme ve yazma = dil), konuşanın veya yazanın bir özelliğidir. Öyleyse, kurulan cümleden (= dilden) hareketle, cümleyi kuranın kendisine değil, onun özelliklerine, düşüncelerine, vs. ulaşmaya çalışıyoruz, diyebiliriz.

Hakk’ın kainat kitâb’ı ve Kur’ân’ını okurken de Hakk’ın Kendisini (= Zâtını) değil, Özelliklerini (= Ef'âlini/Fiillerini, Sıfatlarını = Esmâ-ül Hüsnâ’sını) anlamaya çalışıyoruz.

Ef’âl > Sıfat > İsim > Zât.

Zât’a ulaşan hiçkimse yoktur.

Ef’âl (= Fiiller), Sıfatlar ve İsimler, O’nun Özel İsmine (= Allah’a = El-İlâh’a) işaret ederler. 

İsim, Zât’ın Kendi değildir.

...

Benim ismim Hasan, ama ben Hasan değilim. İlk Hasan, ismim; ikinci Hasan, ben. Beni, ben yapan, sadece ismim değil, aynı zamanda özelliklerim. (= yaptıklarım, düşüncelerim, boyum, yaşım, ilişkilerim, yaşamım, vb...)

Konu çok çetrefil/li, herkesin ilgi alanına girmiyor; bu kadar yeter; bu yazıyı bir girizgâh olarak alın ve “kitâb putperestliğine”! düşmemek için, kainat kitâb’ını ve Kur’ân’ı okurken bu bakış açısını da göz önünde bulundurun, derim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

İMAN - AMEL İLİŞKİSİ