GÜNDELİK HAYAT

Hayat, kimilerine göre çok sıkıcı, monoton ve tekdüze. Kalk, servise bin, işe git, işçi isen 8 saat vida sık, memursan, dosya düzenle, fiş kes, akşam tekrar servise bin eve gel, giderken-gelirken aynı yerleri, aynı kişileri gör, bi kaç saat televizyonda aynı yüzleri seyret, ve yat... 25-30 sene aynı işi yap ve emekli ol; emekli olunca da aldığın maaş yeterse, “yalnızlık” ile boğuş....

Oysa, biraz “ince ve derin” bakınca, hayatımızda o kadar büyük “harikülâdelikler” (= eşi-benzeri olmayan güzellikler) var ki, bunlar bizdeki can sıkıntısını gidermeye yeter de artar.

Uyuyabilmek, yürüyebilmek, çalışabilmek, (affedersiniz) tuvaletimizi yapabilmek, bir lokma ekmeği yiyebilmek (yutabilmek), bir yudum suyu içebilmek, görebilmek, duyabilmek, ...

Doğan Güneş, yağan yağmur, altımızdaki toprak, nefes aldığımız ve verdiğimiz hava, gece, gündüz, ...

Düşünebilmek. = Olup-bitenin farkında olabilmek.

Ve şükredebilmek.

Şükür, verilen nimetlere teşekkürdür. Teşekkür : Sözle/sözlü ve eylemle/fiilî olur. Sözlü teşekkür, “Elhamdülillah” demektir. Fiilî teşekkür, her nimeti “doğru” (= veriliş amacına uygun) kullanmaktır.

Şükür, can sıkıntısını giderir, ve insanı insan (= Allah’a kul) yapar.

Malın şükrü zekâttır, sadakadır; canın (= sağlığın) şükrü, Allah için cihattır = Allah’ın dininin bilinmesi ve hâkim olması için ceht/çaba/gayret göstermektir.

Şükür, hayatımızın düsturu olduğunda, hayat monoton ve sıkıcı olabilir mi?!. 

Şükrü genişletmek, her hâlde/durumda “Allah’ın Hatırını”! gözetmektir. Bu, aslâ zulme rıza göstermek demek değildir. Zulm, Allah’ın istemediği (= râzı olmadığı) bir kötülüktür.

Yaşadığımız veya içinde bulunduğumuz bu kadar haksız ve adâletsiz durumlara “rağmen”, yine de “elhamdülillah alâ külli hâl. = Allah’ım her hâl/durum için Sana  şükür = teşekkür.” ediyorum demek, şükredecek (= teşekkür edecek) ne kadar çok şeyimiz var, demektir. Bu, zâlime isyanı engellemez ve kişiyi atâlete (= tembelliğe) sevk etmez.

Zikir ehli, şükür ehlidir.

Zèkirler (= zikredenler), ortalık yangın yeriyken, bir kenara çekilip tesbih çekenler değil, o yangını söndürmeye, o yangında yananları (yanacak olanları, cehennem!) kurtarmaya çalışanlardır. 

“Beni zikredin ki Ben de sizi zikredeyim. Bana şükredin, sakın (Bana) nankörlük etmeyin.” (= küfretmeyin = lâ tekfürûn.)

فَاذْكُرُون۪ٓي اَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا ل۪ي وَلَا تَكْفُرُونِ۟

(2/152.)

Her türlü olumsuzluğa rağmen, şükredilecek o kadar çoook şey var ki!. Tekrar ediyorum, bu şükür, aslâ o olumsuzlukları meşrû kılmaz ve kişiyi de karamsarlığa (= ümitsizliğe) sevk etmez.

Her türlü “cafcafına” rağmen bu hayat, çoğumuza monoton = tekdüze ve sıkıcı geliyor, insanlar karamsar (= ümitsiz), “bunalımda”, bir çıkış yolu (= çare) arıyorlar, psikolog ve psikiyatrlara koşuyorlar.

Neden?!.

Şükürsüzlükten.

Şükür, nimeti Veren’i unutmamaktır. Bizler genelde, “normal zamanlarda” nimeti Veren’i unuturuz; o nimet bizden alınınca da O’nu (O’na) isyanla (O’nu) hatırlarız; çook nankörüz. (= inne-l insâne li-rabbihî le-kenûd. 100/6.) Başımıza gelen sıkıntı/belâ/musibet, biraz insaflılarımızın aklını başına getiriyor, ama o belâ onlardan uzaklaşınca da onlar tekrar eski hâllerine dönüyorlar. Örnek mi?!. Deprem ânları ve sonraları.

"Allah’ı unutan (veya umursamayan); bu yüzden de Allah’ın onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın!. İşte gerçek fâsıqlar onlar.”

وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ نَسُوا اللّٰهَ فَاَنْسٰيهُمْ اَنْفُسَهُمْۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ

(59/19.)

Yaşanan bu olumsuzluklar (= adâletsizlikler, haksızlıklar ve zulümler), bize aslâ Rabbimiz olan Allah’ı unutturmamalı; O’nu unutursak, ne kendimize gelebilir ne de bu olumsuzluklarla (= adâletsizlikler ve zulümlerle) mücadele edebiliriz.

Şükürsüzlükle şeytanı (çağdaş şeytanları) sevindirmeyelim. Şeytan Rabbine : Sen onların çoğunu şükredici bulmayacaksın, demişti. (Bknz. 7/17.)

Karamsarlığın (= ümitsizliğin) sonu şükürsüzlüktür. Şükürsüzlüğün sonu da felâket. (= intihar)!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

İMAN - AMEL İLİŞKİSİ