KUR'ÂN, TOPLUMU NASIL DEĞİŞTİRDİ?!.

Kur’ân, Arap toplumunu nasıl değiştirdi?!.

Bu sorunun cevabı, büyük ölçüde âyetlerin nüzul sırasına bağlı; ama her âyetin nüzul sırasını bilmiyoruz; ama temel İslâmî pratiklerin ne zaman farz kılındığını, bazı olumsuz uygulamaların da ne zaman yasaklandığını biliyoruz.

Kur’ân, boşluğa inmedi; cahiliye ve şirk içinde yaşayan bir topluma indi.

İlk emir, “Yaratan Rabbinin Adı ile oku!. O, Seni ‘alaq’tan yarattı.”(961-2.)

Okumadan, cahiliye ve şirk düzeninin nasıl işlediği, âdil ve hakkaniyetli bir düzenin ne olduğu bilinemez.

Tüm cahiliye ve şirk düzenleri, adâletsizlik ve haksızlık üretir; insanlara zulmederler.

Bu yüzden İslâm, ilk olarak,  “Lâ ilâhe illâ-l Allah.” demiştir. “Lâ ilâhe illâ-l Allah.” içe sinmeden bu Sözü söyleyenler, cahiliye ve şirk düzenleri ile (destek ve hizmet) ilişkilerini kesmeden, İslâm binasının temelini sağlam bir şekilde atamazlar, ve kişi Müslüman ismini alamaz. Hem “Lâ ilâhe illâ-l Allah.” de; hem de cahiliye ve şirk düzenine hizmet etmeye devam et; bu, en azından samimiyetsizlik ve ciddiyetsizlik; Allah ile beraber başka ilâhlara da kulluk yapmak; teizm değil, henoteizmdir.

“Lâ ilâhe illâ-l Allah.” 13 yıl süren Mekke dönemi boyunca dillerden düşmedi, ve Mekke yöneticilerini çileden çıkardı. Tüm işkenceler (ve eziyetler, boykotlar, ölümler) bunun için yaşandı.

Bugün bu ruh “ölü”!. Bizim söylediğimiz “Lâ ilâhe illâ-l Allah.”, çağdaş yöneticileri rahatsız etmiyor; çünkü, hem “Lâ ilâhe illâ-l Allah.” diyoruz, hem onlara hizmet ediyor ve onlara ‘efendim’! demeye devam ediyoruz. (Efendi, Arapçada Rab demek. İlk âyetlerde Rab kelimesi çok sık kullanılır.)

“Lâ ilâhe illâ-l Allah”ı içine sindirenler de, cahiliye ve şirk düzeni ile aralarına mesafe koyunca, toplumdan “dışlandılar” ve aç kaldılar, ... Bu yüzden namazdan önce sadaka ve infâk emredildi. Başta Efendimiz olmak üzere, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Osman gibi sahabiler ellerindekini-avuçlarındakini infâk ettiler, köleleri özgürlüğe kavuşturdular. Efendimiz, eşi Hz. Hatice’nin rızasını alarak tüm malını infâk etti; kendi ve ehl-i beyti, çook sade bir hayat yaşadı. Hayber fethedildiğinde, kızı Fatımâ, biraz “yardım” istemiş; Efendimiz ona, Bedir şehitlerinin ailelerini hatırlatmıştı.

Malından vazgeçemeyen, canından hiç vazgeçemez.

Bildiğimiz namaz, hicretten 1,5 yıl önce 621 yılında farz kılınmış, ama salât ilk günden beri var/farz.

Oruç, hicretten 2 yıl sonra, 624 yılında farz kılınmış.

Hacc ise hicretin 9. yılında, 631’de; 632, Efendimizin vefâtı.

“Lâ ilâhe illâ-l Allah”, öncelikle kişiyi inşâ eder; elbet bu Sözün toplumsal ve siyasal boyutu da inkâr edilemez. Diğer farzların (= Namaz, Zekât, Oruç ve Haccın) ise toplumsal ve siyasal boyutu ön plandadır. Bu demek değildir ki onların psikolojik (= bireysel, kişisel) bir boyutu yok; aslâ böyle bişey söylemiyorum. Her ibâdet, kişiyi tahkim eder = güçlendirir ve arındırır. Ama, “Lâ ilâhe illâ-l Allah”ı, içine sindiremeyenler = şirkten kendini arındıramayanlar, sabahtan akşama ibâdet etseler, BOŞUNA.

“Andolsun ki, Sana ve Senden öncekilere şöyle vahyolundu : Eğer Allah’a şirk koşarsan şunu iyi bil ki, bütün yaptıkların boşa gider ve hüsrana uğrayanlardan olursun.” (39/65.)

وَلَقَدْ اُو۫حِيَ اِلَيْكَ وَاِلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكَۚ لَئِنْ اَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

İMAN - AMEL İLİŞKİSİ